Yaşar DOĞRU*
Arap dilinin ilk sözlükleri anagram yöntemiyle yazılmışlardır. Kalb adı da verilen bu yönteme göre bir kelime, onu oluşturan harflerin yer değiştirmesiyle elde edilen sözcüklerle birlikte ele alınmaktadır. Harflerin yerlerinin değiştirilmesiyle anlamlı bir sözcük oluşuyorsa buna “müsta‘mel”, oluşmuyorsa “mühmel” denmektedir. Örneğin Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî (ö. 175/791) “e-d-b” maddesini “dâl, bâ ve illet harfleri (vâv, elif, yâ)” başlığı altında “d-b-e, b-d-v, b-d-e, b-y-d, e-b-d, d-e-b, e-d-b, v-b-d” olmak üzere sekiz farklı dizilim içerisinde incelemektedir.1
Halîl b. Ahmed’den sonra İbn Düreyd (ö. 321/933), Ebû Ali el-Kālî (ö. 356/967), Ezherî (ö. 370/980), İbn Sîde (ö. 458/1066) gibi sözlük yazarlarının takip ettikleri bu yöntem, aynı harflere sahip kelimelerin ortak mana veya ortak mananın çeşitli yönlerini ifade ettikleri vurgusunu taşımaktadır. Arapçada bir kelime türetme teorisi (iştikâk) olan bu anlayışa göre çıkış yerleri aynı veya birbirine yakın kelimeler ortak mana ifade etseler de sözcüklere o dili kullananlar tarafından farklı anlamlar yüklenebilmektedir.2 Buna dayalı olarak kelimeler arasındaki farkları ortaya koyan eserler meydana getirilmiştir.3
Bu yazıda, yukarıda verilen bilgiler çerçevesinde, edep sözcüğünün Arapçası olan “e-d-b” maddesinin farklı dizilimleri üzerinden, edep anlayışının inceliklerine işaret edilmeye çalışılacaktır.
1. Her İşin Başı [بدأ[
Arapçada “b-d-e” maddesi “başlama, başlangıç” gibi anlamlara gelmektedir.4 Eylem yönünün ağır basışı Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî’nin (ö. 175/791) “bir işi diğerlerinden önce yapmak” açıklamasından anlaşılmaktadır.5 Râgıb el-İsfahânî (ö. V./XI. yüzyılın ilk çeyreği) “öne almak” manasını vermekte, aynı kökten “ibtidâ” sözcüğünün “bir nesneyi bir şekilde diğerlerinin önüne almak” anlamında olduğunu
söylemektedir.6 Bu açıklamalardan hareketle edebin her işin başı, her şeyin temeli, düşünce, söz ve eylemlerin kendisinden meydana geldiği asıl olduğu söylenebilir. Râgıb el-İsfahânî’nin benzetmesiyle nasıl ki kelimelerin başlangıç noktası harf, bitkilerin tohum, elbiselerin yün, pamuk, ipek ve benzerleri ise, edep de her işin başlangıç ilkesidir.7
Allah (c.c.) için kullanıldığında “b-d-e” maddesinin “örneği, benzeri olmaksızın ilk kez yapma/yaratma” anlamına geldiği belirtilmektedir.8 Halîl b. Ahmed göz alıcı güzellikteki işler için “bedî’” dendiğini söylemektedir.9 İki değerlendirme birlikte düşünüldüğünde edebin her şeyden önce, önde ve göz alıcı güzellikte olması gerektiği söylenebilir.
2. Değişmez Değerler [دأب[
Râgıb el-İsfahânî “de’b” sözcüğünü “olduğu hal üzere sürekli devam eden uygulama/âdet”10 şeklinde tarif etmektedir.11 Kur’an’da Firavunun yönetimi paylaştığı seçkinlerin yaşatmaya devam ettikleri sistem, gelenek, değerler anlamında kullanılmaktadır.12
Hz. Peygamber’in “gece namazına dikkat ediniz çünkü o sizden önceki sâlih kulların âdetidir” buyurduğu aktarılmaktadır.13 Rivayette geçen “d-e-b” maddesinin zaman geçse de farklı asırlarda olsa da yaşatılmaya çalışılan âdet ve gelenek manasında kullanıldığı anlaşılmaktadır.14 Bu maddeye dayalı olarak edep, insanlığın değişmez değerlerini, peygamberlerden, iyi insanlardan tevarüs eden güzellikleri yaşam biçimi haline getirmektir şeklinde tarif edilebilir.
3. Zamanlar Üstülük [أبد[
Râgıb el-İsfahânî “ebed” kelimesini “tıpkı bölünemeyen zaman gibi uzayıp giden süreden ibarettir”15 şeklinde tarif etmektedir.16 Ebediyete talip olan kişi, kendi varlığını aşarak, yüce ve yüksek olan değerlerin peşine düşecektir. E-d-b maddesindeki harflerin yerlerinin değişimiyle elde edilen ebed sözcüğüne dayalı olarak edep, çağlar üstü olan mekârim ve mehâsin-i ahlakı kuşanarak, süflî olandan kaçınmak, ulvî olanı aramaktır.
Mütenebbî (ö. 354/965) şiirinde “Hedefinde deniz olan, ırmakları küçük görür” demektedir.17 Şiirden ilhamla “e-b-d” maddesinin edeple irtibatlandırılması için kişinin iyilik, güzellik, fazilet, zarafet gibi değerleri hedeflemesi gerekmektedir. Aksi takdirde yine “e-b-d” maddesinde bulunan “vahşilik, yabanilik” manası meydana gelecektir.18
Edep kişinin bütün benliğini kuşattığında bir anlamı, değeri olacak ve onu kendisinden sonraki zamanlara taşıyacaktır. Bu manada Araplar dişi deve doğurgan olursa ona “nâkatün ebidetün”19 demektedirler.20
4. Erdem Çağrısı [أدب[
Tirmizî’nin (ö. 279/892) eserinde yer verdiği Mürsel bir rivayette Hz. Peygamber’in “Hiçbir baba çocuğuna güzel edepten daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır” buyurduğu belirtilmektedir.21 Hadisi şerh eden Emîr San‘ânî (ö. 1182/1768) hadis metninde geçen “edeb” sözcüğünü “o Kitap ve Sünnetin edebi, talimi, dinin menâsiki ve insanlarla hüsn-ü muaşerettir” şeklinde açıklamaktadır.22 Hadis aktarımı ve şerh edenlerin açıklamaları çerçevesinde edep anlayışının Hz. Peygamberin beyanları doğrultusunda geliştiği anlaşılmaktadır.
Cevâlîkī (ö. 540/1145) İbn Kuteybe’nin Edebü’l-kâtib’ine yazmış olduğu şerhte “Araplar edebi, güzel ahlak ve değerli davranışlar olarak bilmekteydiler” demekte,
“edeb” sözcüğünün kök bakımından “çağırmak” manasına gelebileceği gibi “hayranlık” anlamında da olabileceğini söylemektedir.23
İbn Kuteybe (ö. 276/889) “edb” sözcüğünün “hayret verici, şaşırtıcı iş” manasına geldiğini söylemektedir.24 Bendenîcî (ö. 284/897) “edb” sözcüğünün “hayranlık” anlamında olduğunu belirtmekte25, Ezherî de (ö. 370/980) bu manaya geldiğine dair aktarımda bulunmaktadır.26
İbn Fâris “e-d-b” maddesinin bir asla dayandığını, diğer anlamların bu merkez etrafında oluştuğunu söylemekte ve “edb” mastarının “yemek için toplanmak” manasında, bu kökten gelen “âdib” kalıbının “çağıran, davet eden (dâ‘î)” demek olduğunu anlatmaktadır. İbn Fâris “edeb” kelimesinin anlamının, asli harfleri hakkındaki değerlendirmesiyle uygun olduğunu zira edebin “güzelliği konusunda toplanıldığı/görüş birliğine varıldığını”27 ifade etmektedir. Yine “idb” sözcüğünün “hayranlık/hayret” manasına geldiğini çünkü “insanların hayret verici işleri seyretmek üzere toplandıklarını”28 belirtmektedir.29
Cürcânî (ö. 816/1413) edebi “tüm hata çeşitlerinden kendisiyle kaçınılan şeyleri bilmekten ibarettir”30, Münâvî (ö. 1031/1622) ise “nefsi eğitmek ve güzel ahlaktır. İnsanın kendisiyle faziletten diğer faziletlere geçtiği tüm takdire şayan eğitime (riyâzet) denmektedir” şeklinde tarif etmektedir.31 Yukarıda aktarılanlar ve “e-d-b” maddesi hakkında lügatlerde yer alan açıklamalar toparlanacak olursa edep “hayranlık duyulan güzelliğe çağrıdır”. Hayranlık duyulan söz olabileceği gibi eylem yahut hâl de olabilecektir. Verilecek bir misal edep sözcüğünü anlamaya katkıda bulunacaktır: Arap dilinde davet yemeğine “me’dübe”, onuruna yemek verilen kadına “me’dûbe” denmektedir.32
Görüldüğü üzere edebin aktif ve harekete geçiren bir olgu olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Ezherî edeple ilgili olarak “edep, edîbin kendisiyle edeplendiğidir. Bu şekilde isimlendirilmesinin nedeni edîb olan kişi öğrendikleriyle tüm övülecek şeylere çağırır ve tüm çirkinliklerden sakındırır, edebin aslı çağrıdır” yorumunu yapmaktadır.33
5. [دبأ] Sükûnet
İbn Fâris’in talebesi Sâhib b. Abbâd (ö. 385/995) “d-b-e” maddesi hakkında hareketin mukabili olan “sükûnet” karşılığını vermektedir.34 Sükûnet; ilki, kalbin, ruhun sükûnete erdiği hâli davranış haline getirmek; ikincisi ise olumsuz söz ve eylemlere karşı sükûneti muhafaza ederek güzel davranış sergilemek şeklinde iki türlü anlaşılabilir. Burada bir iç eğitim olduğu görülmektedir. Edepli kişi, kendisinin veya muhatap olduklarının eylemleri karşısında, sonucunda pişmanlık duyacağı veya eleştirilecek tavır yerine, övülecek, hayranlık duyulacak, örnek alınacak tavır sergileyebilendir. Fîrûzâbâdî (ö. 817/1415) “debbe’e” fiilinin “örtme” anlamına geldiğini belirtmektedir.35 İnsan zıtlıklar toplamıdır. Edep, zıt özellikleri iyilik ve güzellikle örtebilmektir.36 Yine Fîrûzâbâdî “debe’ehû bi’l-asâ” ifadesini “darabe” sözcüğüyle karşılamaktadır.37 Verilen bu karşılık edebin, kültürlerin, sosyal yapıların kabul ettiği müeyyidelerle temin edildiğine bir işaret olarak değerlendirilebilir.
6. Tükenişe Açılan Kapı [بأد[
Kur’an-ı Kerîm’de arkadaşına ve Allah (c.c.) Teâlâ’ya karşı edebe uygun olmayan davranışlar sergileyen kişinin düşüncesi hakkında kullanılmaktadır. Kehf suresinde anlatılan hadiseye göre her ikisi de bahçe sahibi olan iki arkadaştan biri diğerine karşı böbürlenmiş ve “benim malım seninkinden daha çok; insan sayısı olarak da daha üstünüm” demiş, kendi bahçesine girip “bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam, kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbimin huzuruna götürülürsem bile, hiç şüphem yok ki, orada bunun yerine daha iyisini bulurum” demiştir.38
Ayette yer alan “bâde” sözcüğü, geçmiş toplulukları anlatmak üzere kullanılan “el ümem el-bâide”39 tanımında geçen “bâide” ile aynı köktendir. Tefsirler ve sözlükler bu sözcüğün; gitmek, batmak (güneş), inkıtaa uğramak, harap olmak, tükenmek, yok olmak, helak olmak manasına geldiğini belirtmekte40, Râgıb el-İsfahânî de “bâde” fiilinin “sahrada dağılmak” anlamında olduğunu söylemektedir.41
Kelimenin manasındaki olumsuzluk dikkate alınarak, edepten uzak kalmak insanı helak eder ve edebi terk eden kişi adeta uygarlığın, medeniyetin, şehirleşmenin karşıtı olan çöle düşmüş gibidir şeklinde yorumlamak mümkündür.42
SONUÇ
Arap dilinde iştikak teorilerinden birine göre bir sözcüğü oluşturan harflerin yerleri değiştirildiğinde ortak anlam veya harflerin kullanıldığı mananın boyutlarını ifade ettiği öne sürülmektedir. Bu teori edep kelimesini oluşturan “e-d-b” maddesine uygulandığında “b-d-e”, “d-e-b”, “e-b-d”, “e-d-b”, “d-b-e” ve “b-e-d” dizilimleri elde edilmektedir.
Elde edilen maddelerin her birinden anlamlı kelimeler oluşmaktadır. Bu sözcükler incelendiğinde edep kelimesinin sözlük ve kavram manasının boyutları görülmektedir. Örneğin “b-d-e” edebin her işin başı, “d-e-b” edebin insanlığın ortak iyiliğini ifade eden değerler sistemi, “e-b-d” edebin kişiyi aşan, onu çağlar üstüne taşına boyutu, “e-d-b” erdem ve fazilet çağrısı, “d-b-e” sükûnetle hareket etme, “b-e-d” edepten uzak ve mahrum olmanın kişiyi tüketen bir durum oluşunu ortaya koymaktadır.
1 Ferâhîdî, Ebû Abdirrahmân el-Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-ʿAyn, thk. Mehdî Mahzûmî-İbrâhim es Sâmerrâî (Bağdad: Dâru’r-Reşîd, 1985), 8/82.
2İştikāk teorisi için bk. İbn Cinnî, Ebü’l-Feth Osmân b. Cinnî, el-Ḫaṣâʾiṣ, thk. Muhammed Ali en Neccâr (Beyrut: Dâru’l-Hüdâ, 1372/1952), 2/133-139.
3 Örnek olarak bk. Askerî, Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdillâh b. Sehl, el-Furûḳu’l-luġaviyye, nşr. Hüsâmüddîn el-Kudsî (Kâhire: Mektebetü’l-Kudsî, 1353).
4İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Fâris, Muʿcemü meḳāyîsi’l-luġa, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn (Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1420/1999), 1/212. 5 Ferâhîdî, Kitâbü’l-ʿAyn, 8/83.
6 Râgıb el-İsfahânî, Ebü’l-Kāsım Hüseyn b. Muhammed b. el-Mufaddal, Müfredâtü elfâẓi’l-Ḳurʾân, thk. Safvân Adnân Dâvûdî (Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 1430/2009), 113.
7 Râgıb el-İsfahânî, Müfredât, 113.
8 Zeccâc, Ebû İshâk İbrâhîm b. es-Serî, Tefsîru esmâʾil-ḥüsnâ, nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk (Dımaşk: Dâu’l-Me’mûn li’t-Türâs, 5. Basım, 1406/1986), 55; Zeccâcî, Ebü’l-Kāsım Abdurrahmân b. İshâk, İştiḳāḳu esmâʾillâh, nşr. Abdülhüseyin el-Mübârek (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1406/1986), 244. 9 Ferâhîdî, Kitâbü’l-ʿAyn, 8/83.
.[الدّأب: العادة المستمّرة دائما على حالة] :Lafzen 10
11 Râgıb el-İsfahânî, Müfredât, 321.
12 Bk. Âl-i İmrân 3/11.
13 Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, el-Câmiʿu’l-kebîr, nşr. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf (Beyrut: Dâru’l Garbi’l-İslâmî, 1996), “De‘avât” 102 (No. 3549). 14 Bk. Fettenî, Cemâlüddîn Muhammed Tâhir b. Alî, Mecmaʿu biḥâri’l-envâr fî ġarâʾibi’t-tenzîl ve leṭâʾifi’l-aḫbâr (Haydarâbâd-Dekken: Dâʾiretü’l-maʿârifi’l-ʿOs̱mâniyye, 1387/1967), 2/141.
.[األبد: عبارة عن مدّة الزمان الممتد الذي ال يتجزأ كما يتجرأ الزمان] :Lafzen 15
16 Râgıb el-İsfahânî, Müfredât, 59.
17 Vâhidî, Ebü’l-Hasen Alî b. Ahmed, Şerḥu Dîvâni’l-Mütenebbî, nşr. Yâsîn el-Eyyûbî-Kusay el-Hüseyn
18 İbn Fâris, Muʿcemü meḳāyîsi’l-luġa, 1/34. ِدَة] :Lafzen 19أب.[ناقَةَ
بَ ْح َر اِ ْستَقَ َّل ال َّسَواِقيَا] 4/1691 ,(1419/1999 ,Arabî-l’Râidi-r’Dâru :Beyrut(َْصدَ الَو َم ْن قَ].
20 Sâhib b. Abbâd, Ebü’l-Kāsım İsmâîl b. Abbâd, el-Muḥîṭ fi’l-luġa, thk. Muhammed Hasan Âl-i Yâsîn (Beyrut: Alemu’l-Kutub, 1414/1994), 9/377.
21 Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed, el-Müsned, nşr. Şuayb el-Arnaût–Âdil Mürşid (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1418/1997), 24/128 (No. 15403), 27/265 (No. 16710), 27/274 (No. 16717); Tirmizî, “Birr” 33 (No. 1952). Hadisin Şerhi için bk. Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcil‘ârifîn, et-Teysîr bi-şerḥi’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr (Mısır: Dâru’t-Tibâ‘a el-‘Âmire, 1286), 2/369. 22 San‘ânî, Ebû İbrâhîm İzzüddîn Muhammed b. el-İmâm, et-Tenvîr şerḥu Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr, nşr. Muhammed İshâk Muhammed İbrâhîm (Riyad: Mektebetü Dâri’s-Selâm, 1432/2011), 9/514.
23 Cevâlîkī, Ebû Mansûr Mevhûb b. Ahmed, Şerḥu Edebi’l-kâtib (Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, ts.), 19. 24 İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullāh b. Müslim, el-Cerâs̱îm, thk. Muhammed Câsim el-Humeydî (Dımaşk: Vüzâratü’s-Sekâfe, 1997), 1/348.
25 Bendenîcî, Ebü’l-Bişr el-Yemân İbn Ebi’l-Yemân, et-Taḳfiye fi’l-luġa, thk. Halîl İbrâhim el-Atıyye (Bağdad: Matbaʿatu’l-ʿÂnî, 1976), 131, 149; İbn Düreyd, Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasen, Kitâbü Cemhereti’l-luġa (Bağdâd: Mektebetü’l-Müsennâ, ts.), 1/366, 481.
26 Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed, Tehẕîbü’l-luġa, nşr. Muhammed Avz Mur‘ib, notlandıran. Ömer Selâmî-Abdülkerîm Hâmid (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1421/2001), 14/146. نَّهُ ُم ْج َمٌع َعلَى ا ْستِ ْح َساِن ِه] :Lafzen 27.[ِألَ
النَّا ِس لَهُ] :Lafzen 28َِج ُّمعِلتَْن َكا َن َكذَا فَِعَ َج ُب. فَإَْب الْْلِدَّْن اِ.[إ
29 İbn Fâris, Muʿcemü meḳāyîsi’l-luġa, 1/74, 75.
30 Cürcânî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed, et-Taʿrîfât, nşr. Muhammed Bâsil Uyûn es-Sûd (Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1424/2003), 16.
31 Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcil‘ârifîn, et-Tevḳīf ʿalâ mühimmâti’t-teʿârîf, thk. Celâl el-Asyûtî (Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2011), 29.
32 Ferâhîdî, Kitâbü’l-ʿAyn, 8/85;
33 Ezherî, Tehẕîbü’l-luġa, 14/147.
34 Sâhib b. Abbâd, el-Muḥîṭ fi’l-luġa, 9/372; Sâgānî, Ebü’l-Fezâil Radıyyüddîn Hasen b. Muhammed, et Tekmile ve’ẕ-ẕeyl ve’ṣ-ṣıla li-kitâbi Tâci’l-luġa ve Ṣıḥâḥi’l-ʿArabiyye li’l-Cevherî, thk. Abdülalîm et Tahâvî (Kahire: Matba‘atü Dâri’l-Kütüb, 1970), 1/20.
35 Fîrûzâbâdî, Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kūb, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, danışman. Muhammed Naîm el-‘Araksûsî (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 8. Basım, 1426/2005), 40. 36 Zulmü adaletle, cimriliği cömertlikle, nefreti sevgiyle örtmek biçiminde örneklendirilebilir. 37 Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, 40. 38 Kehf 18/32-36.
39 Örnek olarak bk. Mes‘ûdî, Ebü’l-Hasen Alî b. el-Hüseyn, Mürûcü’ẕ-ẕeheb ve meʿâdinü’l-cevher, nşr. Charles Pellat (Beyrut: el-Câmi‘âtü’l-Lübnâniyye, 1966), 2/281.
40 Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr, Câmiʿu’l-beyân ʿan teʾvîli âyi’l-Ḳurʾân, nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî (Kahire: Dâru Hicr, 1422/2001), 15/262; İbn Düreyd, Kitâbü Cemhereti’l-luġa, 3/201; İbn Sîde, bü’l-Hasen Alî b. İsmâîl, el-Muḥkem ve’l-muḥîṭü’l-aʿẓam, thk. Mustafa Hicâzî (Kahire: Ma‘hedü’l-mahtûtâti’l-Arabiyye, 1424/2003), 10/111; İbnü’l-Esîr, Ebü’s-Seâdât Mecdüddîn el
Mübârek b. Esîrüddîn, en-Nihâye fî ġarîbi’l-ḥadîs̱ ve’l-es̱er, nşr. Tâhir Ahmed ez-Zâvî-Mahmûd Muhammed et-Tanâhî (Kum: Müessesetü İsmâ‘iliyyân, 1364), 1/171; İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-ʿArab (Beyrut: Dâru Sâdır, 1374/1955), 3/97; İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn, Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿazîm, thk. Abdürrezzâk el-Mehdî (Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 1432/2011), 4/193.
41 Râgıb el-İsfahânî, Müfredât, 152. 42 Bk. İbn Kurkūl, Ebû İshâk İbrâhîm b. Yûsuf, Meṭâliʿu’l-envâr ʿalâ ṣıḥâḥi’l-âs̱âr, thk. Dâru’l-Felâh (Katar: Vüzâratü’l-Evkâf ve’ş-Şüûni’l-İslâmiyye, 1433/2012), 1/559.
KAYNAKÇA
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed. el-Müsned. nşr. Şuayb el Arnaût–Âdil Mürşid. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1418/1997.
Askerî, Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdillâh b. Sehl. el-Furûḳu’l-luġaviyye. nşr. Hüsâmüddîn el-Kudsî. Kâhire: Mektebetü’l-Kudsî, 1353.
Bendenîcî, Ebü’l-Bişr el-Yemân İbn Ebi’l-Yemân. et-Taḳfiye fi’l-luġa. thk. Halîl İbrâhim el-Atıyye. Bağdad: Matbaʿatu’l-ʿÂnî, 1976.
Cevâlîkī, Ebû Mansûr Mevhûb b. Ahmed. Şerḥu Edebi’l-kâtib. Beyrut: Dâru’l Kitâbi’l-Arabî, ts.
Cürcânî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed. et-Taʿrîfât. nşr. Muhammed Bâsil Uyûn es Sûd. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1424/2003.
Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed. Tehẕîbü’l-luġa. nşr. Muhammed Avz Mur‘ib, notlandıran. Ömer Selâmî-Abdülkerîm Hâmid. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l Arabî, 1421/2001.
Ferâhîdî, Ebû Abdirrahmân el-Halîl b. Ahmed. Kitâbü’l-ʿAyn. thk. Mehdî Mahzûmî İbrâhim es-Sâmerrâî. Bağdad: Dâru’r-Reşîd, 1985.
Fettenî, Cemâlüddîn Muhammed Tâhir b. Alî. Mecmaʿu biḥâri’l-envâr fî ġarâʾibi’t tenzîl ve leṭâʾifi’l-aḫbâr. Haydarâbâd-Dekken: Dâʾiretü’l-maʿârifi’l-ʿOs̱mâniyye, 1387/1967.
Fîrûzâbâdî, Ebü’t-Tâhir Mecdüddîn Muhammed b. Ya‘kūb. el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ. danışman. Muhammed Naîm el-‘Araksûsî. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 8. Basım, 1426/2005.
İbn Cinnî, Ebü’l-Feth Osmân b. Cinnî. el-Ḫaṣâʾiṣ. thk. Muhammed Ali en-Neccâr. Beyrut: Dâru’l-Hüdâ, 1372/1952.
İbn Düreyd, Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasen. Kitâbü Cemhereti’l-luġa. Bağdâd: Mektebetü’l-Müsennâ, ts.
İbn Fâris, Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Fâris. Muʿcemü meḳāyîsi’l-luġa. thk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn. Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1420/1999.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn. Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿazîm. thk. Abdürrezzâk el-Mehdî. Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 1432/2011. İbn Kurkūl, Ebû İshâk İbrâhîm b. Yûsuf. Meṭâliʿu’l-envâr ʿalâ ṣıḥâḥi’l-âs̱âr. thk. Dâru’l-Felâh. Katar: Vüzâratü’l-Evkâf ve’ş-Şüûni’l-İslâmiyye, 1433/2012.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullāh b. Müslim. el-Cerâs̱îm. thk. Muhammed Câsim el-Humeydî. Dımaşk: Vüzâratü’s-Sekâfe, 1997.
İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem. Lisânü’l-ʿArab. Beyrut: Dâru Sâdır, 1374/1955.
İbn Sîde, bü’l-Hasen Alî b. İsmâîl. el-Muḥkem ve’l-muḥîṭü’l-aʿẓam. thk. Mustafa Hicâzî. Kahire: Ma‘hedü’l-mahtûtâti’l-Arabiyye, 1424/2003.
İbnü’l-Esîr, Ebü’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübârek b. Esîrüddîn. en-Nihâye fî ġarîbi’l ḥadîs̱ ve’l-es̱er. nşr. Tâhir Ahmed ez-Zâvî-Mahmûd Muhammed et-Tanâhî. Kum: Müessesetü İsmâ‘iliyyân, 1364.
Mes‘ûdî, Ebü’l-Hasen Alî b. el-Hüseyn. Mürûcü’ẕ-ẕeheb ve meʿâdinü’l-cevher. nşr. Charles Pellat. Beyrut: el-Câmi‘âtü’l-Lübnâniyye, 1966.
Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcil‘ârifîn. et-Tevḳīf ʿalâ mühimmâti’t teʿârîf. thk. Celâl el-Asyûtî. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2011. Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcil‘ârifîn. et-Teysîr bi-şerḥi’l Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr. Mısır: Dâru’t-Tibâ‘a el-‘Âmire, 1286.
Râgıb el-İsfahânî, Ebü’l-Kāsım Hüseyn b. Muhammed b. el-Mufaddal. Müfredâtü elfâẓi’l-Ḳurʾân. thk. Safvân Adnân Dâvûdî. Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 1430/2009. Sâgānî, Ebü’l-Fezâil Radıyyüddîn Hasen b. Muhammed, et-Tekmile ve’ẕ-ẕeyl ve’ṣ-ṣıla li-kitâbi Tâci’l-luġa ve Ṣıḥâḥi’l-ʿArabiyye li’l-Cevherî, thk. Abdülalîm et-Tahâvî. Kahire: Matba‘atü Dâri’l-Kütüb, 1970.
Sâhib b. Abbâd, Ebü’l-Kāsım İsmâîl b. Abbâd. el-Muḥîṭ fi’l-luġa. thk. Muhammed Hasan Âl-i Yâsîn. Beyrut: Alemu’l-Kutub, 1414/1994.
San‘ânî, Ebû İbrâhîm İzzüddîn Muhammed b. el-İmâm. et-Tenvîr şerḥu Câmiʿi’ṣ ṣaġīr. nşr. Muhammed İshâk Muhammed İbrâhîm. Riyad: Mektebetü Dâri’s-Selâm, 1432/2011.
Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr. Câmiʿu’l-beyân ʿan teʾvîli âyi’l-Ḳurʾân. nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî. Kahire: Dâru Hicr, 1422/2001. Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ. el-Câmiʿu’l-kebîr. nşr. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf. Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, 1996.
Vâhidî, Ebü’l-Hasen Alî b. Ahmed. Şerḥu Dîvâni’l-Mütenebbî. nşr. Yâsîn el-Eyyûbî Kusay el-Hüseyn. Beyrut: Dâru’r-Râidi’l-Arabî, 1419/1999.
Zeccâc, Ebû İshâk İbrâhîm b. es-Serî. Tefsîru esmâʾil-ḥüsnâ. nşr. Ahmed Yûsuf ed Dekkāk. Dımaşk: Dâu’l-Me’mûn li’t-Türâs, 5. Basım, 1406/1986.
8
Zeccâcî, Ebü’l-Kāsım Abdurrahmân b. İshâk. İştiḳāḳu esmâʾillâh. nşr. Abdülhüseyin el-Mübârek. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1406/1986.
* Müftü, Karaman/Ayrancı Müftülüğü