Sinem Kaya Menekşeoğlu²
“Bilimsel alanlar ne kadar özerklerse o kadar kendilerini dış sosyal yasaların etkisinden kurtarırlar.”
Pierre Bourdieu
Bilimin Toplumsal Kullanımları, iki farklı çalışma alanı olan bilim sosyolojisi ve bilimsel bilgi sosyolojisi üzerine klinik bir incelemeyi amaçlamaktadır. Eserin okur tarafından mahiyetinin daha iyi anlaşılması ve eleştirel perspektife sahip olarak okunması için Türkçe söyleyeni Levent Ünsaldı, takdim kısmında bilimsel bilgi üzerine tartışmaların kökenine farklı cenahlarda bulunan düşünürlerin bilim ve bilgi sosyolojisi eleştirilerine yer vermektedir.
Teorilerinden beslenerek geliştirmiş oldukları metodoloji ile bilim tartışmaları yapan düşünürler, kimi zaman bilimsel bilginin mahiyetine odaklanırken kimi zamanda bilimsel bilginin üretildiği mutfak üzerine laboratuar incelemeler yapmışlardır. Bilimsel bilginin inşa sürecini kapsayan farklı görüşlere sahip incelemeler vardır. Bu inceleme türlerinden biri olan rölativist program, bilim sosyolojisini sembolik etkileşimci ve etnometodoloji yöntemlerinden beslenerek, bilimsel bilginin benimsemiş olduğu kendinden öncekini eleştirerek bir antitez üretmek yerine bilgi sosyolojisine dair söylemleri harmanlayarak bilinenin örtüsünü tekrar kaldırmıştır. Rölativist programı eleştiren Bourdieu, herhangi bir bilgi türü olmayan bilimsel bilginin keşfi yolunda inşanın elzem olduğunu ancak bu yolda aktör olan bilim insanının bilginin sınanabilirliği ve geçerliliğini rasyonel bir yol izleyerek nesnel gerçeklik içinde ilerlemesini zaruri görmüştür.
Bourdieu’nun metodolojisine yön veren alan teorisi, bilim sosyolojisi anlayışını da etkilemektedir. Birçok alanda olduğu gibi bilimsel alanda da mücadele yer almakta ve bilimin kendine özgü sermayesi ile özerkliğini sağlayarak illüzyonu gerçekleştirmektedir. Bilim alanının sosyolojisi üzerine açıklamalarda bulunan Bourdieu, hiçbir alanda olmadığı gibi bilim alanında da tam bir özerkliğin mümkün olmadığını, alan içerisindeki sermaye ve mücadele gibi sebeplerden ötürü göreceli bir özerkliğin varlığını kabul eder. Ayrıca bilimsel faaliyetlerin, iktidar ilişkilerinde etkili olduğunu ve siyasal yönünün var olduğunu düşünen Bourdieu, “Bilimsel pratiklerin tam anlamıyla sosyal belirlenimleriyle tam anlamıyla bilimsel belirlenimleri arasında bir ayrım yapmaya kalkışmak beyhude bir uğraştır: Bilimsel otorite için mücadele telafi edilemez surette siyasal ve bilimsel bir mücadeledir.” (s.26) der. Kısacası Bourdieu bilimsel alanı, alanın yalnızca kendi sermayelerine özgü sermayelerin bulunmadığı, farklı sermaye türlerinde rol oynadığı, alanın normlarını belirleyen güç ilişkilerinin olduğu siyasal ve bilimsel mücadele alanı olarak tanımlar. Bilimsel faaliyetlerin bulunduğu alanlardan biri olan üniversiteler, çoğu zaman siyasal mücadelenin görüldüğü mahallerden biri olmuş ve bu siyasal mücadele üniversitelerin özerkliğini etkilemiştir. Çeşitli tarihsel dönemlere göre değişen özerklik, bilimsel aktivitelerin yoğun olarak görüldüğü üniversiteleri etkilemekte ve bu etki ülkemizde 1933 Atatürk Üniversite Reformu’ndan günümüze kadar gelen süreçte siyasi kırılmaların yaşandığı dönemlerde görülmektedir.
Bourdieu sosyolojisinin en önemli özelliği, alan içerisinde olup biteni alanın diğer alanlarla olan ilişkilerini bütünlüklü bir şekilde ele almasıdır. Bilimin Toplumsal Kullanımları adlı konferansın kaleme alınmasıyla oluşturulan eser, Bourdieu sosyolojisinin temel özelliklerini taşımakta ve bilimsel dünyanın mantığını INRA örneği üzerinden ele almaktadır. Eser, 2013 yılında Türkçe söyleyeni Levent Ünsaldı aracılığıyla Heretik Yayınları’ndan dilimize kazandırılmıştır. Bilimin Toplumsal Kullanımları Bilimsel Alanın Klinik Bir Sosyolojisi İçin, adlı çalışma Levent Ünsaldı’nın Bourdieu sosyolojisi ve Türkiye üzerine tartışmaları kapsayan takdim yazısı, Patrick Champagne’nin Bourdieu eserlerini tanıtan ön söz, giriş ve alan teorisini bilimsel alanın özelliklerini ve sermaye türlerini INRA üzerinden tartışan dokuz bölümden oluşmaktadır.
Alan kavramı, mikro ya da makro özelliklere sahip olanın, kendine has yasalarını ve özerklik göreceliğini tanımaya işaret eder. Alanların özerkliğini, dayanıklılığını niteleyen yapısal özellikleri vardır. “Bilimsel alan sosyal bir dünyadır ve bu şekliyle çeşitli tazyik ve teşvikler tatbik eder ancak bu tazyik ve teşvikler sosyal dünyanın teşviklerinden nispeten bağımsızdır.”(s.64) Bu tazyik ve teşvikler alan içerisinde pratiğe dökülür. Alan, dışarıdan gelen tazyik ve talepleri özerkliği ölçüsünde kendi normlarına göre biçimlendirebilir. Kısacası alan ne ölçüde özerkliğini sağlamış olursa söylem ve yeniden üretme gücü o ölçüde sağlanmış olacaktır. Özerkliğin alandaki tanıma yetisine sahip olduğunu söylemek mümkündür. Her alan bir güç ve mücadele alanıdır. Bilimsel alan bu alanlara örnek olarak verilebilir. Her alanda olduğu gibi bilimsel alanda da var olan mücadele, failler tarafından gerçekleştirilir. Faillerin alan içerisinde kurmuş olduğu nesnel ilişkiler yapının anlaşılmasında yardımcı olur. Faillerin alan içerisindeki ilişkilerine şekil veren sermaye türleri vardır. Bu sermaye türlerinden biri olan bilimsel sermaye, alan içerisindeki mücadeleye yön verir ve sahibine iktidarı sağlayabilir. Bourdieu’nun alan teorisinden yola çıkarak bilimsel faaliyetlerin yürütüldüğü bir alan olan üniversiteler, ülkemizde çoğu zaman dış tazyiklere maruz kalmıştır. YÖK, üniversite alanına müdahale eden en önemli dış tazyiktir. Üniversite alanı içerisindeki faillerin belirlenmesinde, özellikle rektör atanmasında ve ders müfredatının belirlenmesinde önemli etkisi vardır. Bu da ülkemizdeki üniversitelerin özerkliğinin sınırlı olduğunun en önemli göstergesidir. Sermayenin alan içerisindeki önemine üniversitenin rektörlük dışında alt kademelerine örnek olarak bölüm başkanlığını vermek mümkündür. Alan içerisinde bilimsel ve sembolik sermayesi en yüksek olan fail, gerek unvanı ve yapmış olduğu akademik yayın niceliği ile alandaki mücadelede iktidarı sağlayacak bölüm başkanı konumuna erişir. Ancak iktidarı elinde bulunduran failin sermayesini sürekli bir şekilde arttırması gerekmektedir aksi takdirde alandaki mücadele ve güç ilişkileri failler arası konuma ve ilişkiye yeniden şekil verebilir. Kısacası her alanda olduğu gibi akademik alanda da mücadele hakikatin nesnesidir.
Alandaki bir diğer mesele de iktidarın meşruiyetini sağlayabilmesi ve alanın menfaatlerinin korunabilmesi için alan içerisindeki faillerin sürekli tetikte olma zorunluluğudur. Zaruri bir eylemmiş gibi görünen bu durumu ülkemizdeki akademik camia ve üniversite örneklemi üzerinden kritize etmeyi elzem görmekteyim. Üniversite bölümlerine alınacak olan akademisyenlerin, alana dahil edilmeden önce birer ayrık otu muamelesi görmesi ve üniversite ekolüne uygun bireylerin avantajlı bir konumda olması bilimsel sermayenin önüne ket vurmaktadır. Kısacası alan çıkarlarının gözetilme durumu, alandaki eleştiriyi azaltmakta, rekabeti yok etmekte ve özerkliği sınırlandırmaktadır. “Bir alan ne kadar az özerkse o kadar rekabet kusurludur ve bir o kadar da faillerin, bilimsel olmayan güçleri bilimsel mücadelelere müdahil kılmaları ellerindedir. Tersine bir alan ne kadar özerkse ve eksiksiz ve katışıksız bir rekabete yaklaşmışsa tenkit de bir o kadar kayıtsız ve şartsız bilimseldir ve sosyal güçlerin müdahalesini ihraç edebilir durumdadır”(s73). Alan incelemelerinde önemli olan hususlardan biri, alanın özelliklerinin bilinmesidir. Örneğin bilimsel alan ve ekonomik alan arasındaki kaygılar, amaçlar, failler ve alanların felsefeleri oldukça birbirinden bağımsızdır. Bourdieu, Bilimin Toplumsal Kullanımlarında, alan teorisi ile örnek olarak almış olduğu INRA üzerinden alternatif bir bilim sosyolojisi sunmaktadır. INRA’yı özgün kılan özellik ise iki farklı alan olan bilimsel alan ve ekonomik alan mantığını aynı sosyal uzamda bir araya getirmiş olmasıdır. Bu özelliği INRA, ekonomik bağımsızlığını temin ve tasdik edilebilirliğe sahip olmasından alır. Bir fail olarak kendini alan içerisinde gören Bourdieu, nesnelleştiren öznenin nesnelleştirici mesafe koyma ile bilimsel bir sosyolojik bilginin mümkünlüğünü sorgulamaktadır. Bourdieu’nun bilimsel bilginin üretilmesi için benimsemiş olduğu teorik ve metodolojik yaklaşım sosyolojik analizlerin gerçekleştirilmesi için önemli bir faktördür. Sahasız bir teoriyi ve teorisiz bir sahayı reddeden Bourdieu, teori ile metodolojinin etkileşim içinde olarak yeniden bilgi üretimine tabii olmasını yeğleyen bir düşünürdür. Bourdieu teorisinden yola çıkarak Türkiye’de gerçekleştirilen sosyoloji araştırmalarını değerlendirdiğimizde sahaya karşı bir ön yargının olduğunu söylemek mümkündür. Saha araştırmalarının çok nadir olduğu ülkemizde, saha uygulamaları genellikle ikinci planda görülen bir araştırma türüdür. Bu da ülkemizdeki sosyolojinin gelişmesini engellemekte ve bilim mutfağında bilginin tanımlanmasından öteye gidilememeye sebebiyet vermektedir.
* ¹Pierre Bourdieu, Bilimin Toplumsal Kullanımları Bilimsel Alanın Klinik Bir Sosyolojisi İçin (Türkçe Söyleyen: Levent Ünsaldı), 2015 (2. Basım), Heretik Yayınları, 134 sayfa.
** ²Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi. (sinemkaya963@gmail.com)