HİCRİ 1444’E GİRERKEN HİCRETİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

Anasayfa » Fikriyat » HİCRİ 1444’E GİRERKEN HİCRETİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

HİCRİ 1444’E GİRERKEN HİCRETİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

Dr. Yaşar DOĞRU[1]

Hicret ve anlamı

Halîl b. Ahmed (ö. 175/791) hicret sözcüğünü oluşturan “h-c-r” maddesini kalb/anagram usulü adı verilen kök harflerin yerlerinin değişmesiyle elde edilen varyantlarıyla incelemektedir (Halîl b. Ahmed,  Kitâbü’l-ʿAyn). Bu durum kalb yöntemiyle elde edilen sözcüklerin, aynı harflere sahip olmaları nedeniyle ortak ya da birbirine yakın anlamlar taşıdığına işaret etmektedir. Bir iştikak teorisi olan bu kaideye göre hicret kelimesini oluşturan “h-c-r” harflerinin manası hakkında tek bir karşılık vermek eksik kalmaktadır (İştikak teorisi için bk. İbn Cinnî, el-Ḫaṣâʾiṣ).

Kûfe dil okuluna mensup İbn Fâris (ö. 395/1004) “h-c-r” harfleri için “kesmek ve ayrılmak ile bir şeyin başka bir şeye bağlanması, irtibatı olmak üzere iki asla delalet etmektedir” demektedir (İbn Fâris, Muʿcemü meḳāyîsi’l-luġa ). Tariften anlaşılacağı üzere “h-c-r” maddesi bir birine zıt mana ihtiva etmektedir. Nitekim zıt anlamlı kelimeleri ele alan Ezdâd eserleri “h-c-r” maddesine yer vermektedirler.

Sözlükler “h-c-r” maddesine “terk, ayrılık” anlamı verseler de, terk ve ayrılığın geriye dönük; hicretin ise ileriye dönük olduğu görülmektedir.

Hicret farklı, ayrı ve ayırt edici bir harekettir. Bir tür öze doğru yolculuktur. Nitekim Arapça bir şeyin özü ve zatı anlamındaki “cevher” sözcüğüyle hicret, aynı kök harflere sahiptir. Hz. Peygamber’in hicreti de, bu gün dahi tam olarak kavranamamış dünya tarihini değiştiren planlı, hazırlıkları yapılmış, stratejik bir eylemdir. Uluslararası ilişkiler, yönetim, hukuk, çoğulculuk (Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanların bir arada yaşamaları), şehirleşme, teşekkül eden kurumlar gibi konuları ele almak yerine Sürâka b. Mâlik’in (ö. 24/645) devesi ve Ümmü Ma‘bed’in keçisinin anlatımıyla hicretin anlaşılması mümkün görünmemektedir.

Hicret Kur’ân’ın ilk emirlerinden biridir. İlk inen Müzzemmil ve Müddessir surelerinde geçmektedir (Müzzemmil 73/10; Müddessir 74/5).   Kur’ân-ı Kerîm’de “h-c-r” maddesi ve hicret konusu müstakil bir yazı konusudur. Bu çalışmada hicret konusu belirli yönleriyle ele alınmıştır.

Hicret farklı şekillerde yorumlanmış ve güç odakları tarafından kötüye kullanılmış bir kavramdır. Hicret, inanmış insanın yeryüzündeki imar ve ihya vazifesi için zaman ve mekândan istifade etmesidir. Sürgün veya insanları yaşadıkları yerlerden zorla çıkartma için kullanılan tehcir, hicret kavramına yapılmış bir haksızlık ve tahriftir.

Habeşistan hicreti güvenli bir yer arayışıdır

  1. Hz. Peygamber muhacirlere karşı Mekke yönetimince diplomatik girişimlerde bulunulacağını bildiği için, zulmün yaşanmayacağı bir ülkeyi seçtiği görülmektedir. Sasani’lerin ve Bizans’ın etkisi altındaki yerlere hicreti tavsiye etmemiştir. İnananlara baskı, eziyet ve işkencelerin artmaya başladığı dönemde Hz. Peygamber “Habeşistan’a gidebilirsiniz, orada katında zulmedilmeyen bir Melik bulunmaktadır orası sıdk ülkesidir” buyurmuştur. Habeşistan’a köleler ve kimsesizler değil, daha ziyade İslâm tarihi açısından önemli isimler, örneğin; Hz. Peygamber’in kızı, damadı, amcası Ebû Tâlib’in (ö. 619 m.) oğlu Ca‘fer hicret etmişlerdir (İbn İshak, el-Meġāzî).
  2. Habeşistan hicreti nihaî bir hedef değildir. Hz. Peygamber, stratejisinin gereği olarak hicretin yedinci yılına kadar Habeşistan muhacirlerinin bir kısmının oldukları yerde kalmalarını istemiştir. Kalanlar Hayber’in fethinden sonra dönmüşlerdir. Habeşistan Muhacirlerinin önderi Ca‘fer b. Ebî Tâlib b. Abdilmuttalib el-Hâşimî (ö. 8/629) Hayber’de bulunan Hz. Peygamber’in yanına kadar gitmiş, Hz. Peygamber Ca‘fer’i karşılamış “Hangisine sevineyim bilmiyorum, Hayber’in fethedilişine mi yoksa Ca‘fer’in gelişine mi?” buyurmuş ve Hayberden Hz. Peygamber ve Ca‘fer birlikte dönmüşlerdir (Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf).
  3. Hz. Peygamber kendisi Habeşistan’a hicret etmemiştir zira sığınmacı değil, karar verici olarak hicret etmek istemiştir.

Hicret öncesinde Hz. Peygamber’in Arap kabileleriyle görüşmesinin içerikleri dikkatlerden kaçmakta veya üzerinde durulmamaktadır. Hâlbuki söz konusu görüşmeler hicretin maksadını ortaya koyar niteliktedirler. Bunlardan Âmir b. Sa‘saa ailesiyle görüşmesini örnek vermek istiyoruz.

Âmir b. Sa‘saa ailesi (Benî Âmir b. Sa‘saa) Mekke’nin doğusu Necid bölgesinin güneyinde bulunan büyük bir Arap kabilesidir. Hz. Peygamber’in iki eşi Meymûne (Berre) bint el-Hâris Hilâliyye (ö. 51/671) ile Zeyneb bint Huzeyme el-Hilâliyye (ö. 4/625) bu ailedendir. Câhiliye devrinde de yaşamış olan (muhadram) muallaka sahibi İslâm şairi Lebîd b. Rebîa el-Âmirî (ö. 40 veya 41/660 veya 661), Muhadram şairlerden, sahâbî Nâbiga el-Ca‘dî el-Âmirî (ö. 65/685 [?]) ve tanınmış Arap şairi Tufeyl b. Mâlik el-Âmirî (ö. 11/632) yine bu ailedendir. Hz. Peygamber ile görüşen Âmir b. Sa‘saa ailesi üyesi “Ne dersin: sana biat etsek ve sana karşı gelenlere karşı Allah seni galip getirse yönetim (el-emr) bizim olur mu?” demiştir. Hz. Peygamber “Yönetim Allah’a aittir onu dilediğine verir” cevabını verince onlar, “boyunlarımızı Araplara hedef haline getirelim, Allah seni kazandırdığı zaman yönetim bizim dışımızda olsun öyle mi? senin işin hususunda sana ihtiyacımız yok” diye karşılık vermişler ve Hz. Peygamberin çağrısını kabul etmemişlerdir (İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’l-ümem ve’l-mülûk; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye).

Bu görüşmelerden Hz. Peygamber’in mülteci değil; yönetici, idareci olarak hicret etmek istediği anlaşılmaktadır.         

Hicretten Dönüş

Ehl-i sünnet ve Şia kaynaklarında hicretten dönmekten sakındıran rivayetler bulunmaktadır (Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San‘ânî, el-Muṣannef; Muhammed b. Ya‘kūb el-Küleynî, el-Kâfî). Genellikle “et-Taʿarrub baʿde’l-hicre” başlığı altında ele alınan konuya Kebâir eserlerinde de yer verilmektedir.  Her ne kadar hicretten sonra A‘râbîleşmek, bedevîleşmek gibi anlama gelse de Medîne’de İslam toplumuyla birlikte yaşarken, onlardan ayrılmak manasına gelmektedir.

Hicret ve yeryüzü

Hicret, kâinatta beşer tarafından konmuş yapay sınırların aşılmasının, her nereye dönülürse dönülsün Allah’ın veçhinin orada oluşunun ve yeryüzünün Allah’a ait olduğunun bilinci ve idrakiyle hareket edilmesidir / etmektir (Bakara 2/115; Nisâ 4/97).

Kendisini ve dünyayı inandığı değerler doğrultusunda değiştirme bilinç ve ideali olmayan göçmenlerden muhacir olmayacaktır. İslâm’ın asırlarca hüküm sürdüğü topraklardan ölümü, denizde boğulmayı, işkenceyi, yoldan döndürülmeyi göze alarak, kendilerini İslâm’a nisbet eden coğrafyalardan daha çok Batı ülkelerine sığınmaya çalışan göçmenlerin durumu acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.

Hicret alelade bir yolculuk, muhacirlik sıradan bir unvan değildir. İnanılan değerler uğrunda bir yaşam oluşturma gayesine dayandığı için asr-ı saadette muhacirliği elde etmek üzere Hz. Peygamber’e gelip müracaat edenler olmuştur. Mekke fethedildikten ve İslâm yurdu olduktan sonra Mekke’den Medine’ye hicret kaldırılmış ve o döneme kadar Medine’ye hicret etmeyenler bu unvandan mahrum kalmışlardır. Ebû Saîd Sa‘d b. Mâlik el-Hudrî (ö. 74/693-94) Hz. Peygamber’in “Fetih’ten sonra hicret yoktur, cihad ve niyet vardır” beyanını aktardığında orada bulunan Mervân b. el-Hakem (ö. 65/685) kızmış Ebû Saîd el-Hudrî’ye “yalan söylüyorsun” demiş ancak orada bulunan Zeyd b. Sâbit b. Dahhâk el-Hazrecî en-Neccârî (ö. 45/665 [?]) ile Râfi‘ b. Hadîc el-Evsî el-Hârisî (ö. 73/692) “Doğru söylüyor” diye tasdik etmişlerdir (Ebü’l-Arab Muhammed b. Ahmed et-Temîmî, Kitâbü’l-Miḥan).

Hicret, Şirkten, küfürden ve tüm sapmalardan uzak, şehir merkezleri, eğitim, ekonomi, mimari yapılar, yollar, kültür, sanat, giyim kuşamdan kullanılan eşyalara varıncaya değin kendine özgü, aslî kimliği üzere İslâmî bir yaşam kurmaya çalışma hareketidir. Hicret; iman, bilinç ve aksiyondur. Bu hakikati Hz. Peygamber “müşriklerle bir arada yerleşik bir hayat oluşturmayınız (iskân), birlikte yaşamayınız. Kim onlarla beraber bir hayat sürer ve onlara karışırsa; onlar gibi olur! ” sözüyle ifade buyurmuştur (Tirmizî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ).

Hicretin sene-i devriyesinin karanlıklardan aydınlığa, fecrin doğuşuna ulaştıran hicretlere vesile olması dileğiyle

Dr. Yaşar DOĞRU

1 Muharrem 1444

30 Temmuz Cumartesi


[1] Karaman/Ayrancı Müftüsü.

İlgili Makaleler

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Kategoriler

Etiketler

Copyright © 2024 İDM - İlmi Düşünce Mektebi