Gamze ŞENYAYLA
Yoksulluk kavramını açıklamak istediğimizde, mevcut şartlarda minimum düzeyde yaşama gayreti olarak düşünebiliriz. Bölgesel ve dönemsel açıdan farklı düzeylerde açıklanabilecek bu kavramın kökenini yoksun olmak olarak kabul ettiğimizde, mevcut olana erişememek ya da sahip olamamak olarak değerlendirmek mümkün hale gelebilir. Yoksulluğa ilişkin tartışmalarda araştırmacıların kendilerini konuya ilişkin konumlandırmaları da önemlidir. Bu konumlandırma, konuyu bir sosyal problem mi yoksa bir sonuç olarak mı ele alındığını göstermektedir. Demirtürk ve arkadaşlarının 2011 yılında yayımladıkları Yoksulluk Düzeyinin Modellenmesi Üzerine Bir Araştırma isimli çalışmalarında, yoksulluğa ilişkin oluşturmuş oldukları kavramsal çerçevede; mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk, insani yoksulluk ve yeni yoksulluk başlıklarına yer vermişlerdir. Boltvinik’e (1998) atıf yaparak mutlak yoksulluğun zaman ve mekâna göre değişmeden her bölgede uygulanabilen niteliklere sahip olduğunu yani bir standart ölçütün olduğunun söylenebileceği- ki beşeri ihtiyaçlara yönelik sonraki notları da çalışma içerisinde görmek mümkündür- , yine aynı yazara atıf yaparak göreli yoksulluğun her toplumun kendi ölçütlerine göre belirlenebileceğini – içerisinde yaşanan toplumun asgari seviyesine göre belirlenen- ifade etmişlerdir. İnsani yoksulluğa ilişkin Devlet Planlama Teşkilatı’na (2001) atıf yapılarak sosyal, kültürel ve parasal yeterlilik belirtilirken ardından bunlardan mahrum kalma hali belirtilmiştir. Yeni yoksulluk ise Bauman’a (1999) atıf yapılarak tüketimin gelir yetersizliğinden kaynaklı gerçekleştirilememesi olarak tanımlamışlardır.
Kavramsal çerçeve bizleri yoksulluğa ilişkin farklı perspektiflerden kaynaklı sonuçlara götürürken yoksulluğun güncel görüntüsünün sunumu da önemli bir mesele haline dönüşmektedir. Peki, bizlere gösterilen yoksulluk nasıl bir görüntüye sahiptir? Veli Boztepe 2019 yılında yayımlamış olduğu Türkiye’de Yoksulluğun ve Yoksulların Televizyon Haberlerinde Temsili isimli yazısında medya özelinde gösterilen bir yoksulluğun irdelemesini gerçekleştirmiştir (Boztepe, 2019). Onun çalışmasının verileri ve tartışma konuları ise bu yazı içerisinde değerlendirilecektir. Boztepe, çalışmasının özetinde yoksulluğun somutlaştırılmış biçiminin medyada sunulduğunu ifade ederken, bu sunumun problemli olduğunu dile getirmektedir. Çalışmasında, farklı ideoloji gruplarını temsil ettiğini düşündüğü dört farklı kanalı ele almıştır. Bu ideoloji grupları; yeni liberal, yeni muhafazakâr ve sol şeklinde belirlemiştir. Haberleri ise Teun van Dijk’ın eleştirel söylem çözümlemesi yöntemiyle değerlendirmiştir. Bu yöntem için Boztepe, Dijk’in News as Discourse (1998), News Analysis: Case Studies of International and National News in the Press News Analysis (1998), Opinions and Ideologies in the Press (1998), Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları (1999), New(s) Racism: A Discourse Analytical Approach. Ethnic Minorities and the Media (2000), Critical Discourse Analysis (2001) ve Medya İçerikleri, Bir Söylem Olarak Haberin Disiplinlerarası Çözümlenmesi (2007) isimli çalışmalarından faydalanmış ve atıflarda bulunmuştur. Boztepe, bu kaynakların yanı sıra Van Djik’in eleştirel söylem özelinde yerli kaynaklarda yer alan Dursun (2001) ve İnal (1996) gibi isimlerin kaleme aldığı metinlerden de faydalandığını belirtmiş ve atıflarda bulunmuştur.
Boztepe, çalışmasının girişini yaparken yoksulluğa ilişkin tarihsel izler sürme gayretinde olmuştur. Yoksulluğun tarihin her döneminde var olduğunu belirtirken, kapitalizm ile derinleştiğini ve yeni kapitalizm ile günümüzde devam ettiğini belirtmiştir. Eşitsizliğin meşruluğu üzerine tartışmalarını yine tarihsel açıdan tabakalaşmalar ve ideolojiler ekseninde açıklamıştır. Yoksulluk probleminin çözümünde, minimal hareketler görülürken, hayırseverlik kavramının ortaya çıkışı vurgulanmıştır. Yazarın hayırseverlik meselesine değinmesi oldukça önemlidir. Zenginin elinde olanın zekâtını sunduğuna yönelik inancı onun sahip olduklarında vicdani bir rahatlığa neden olmaktadır. Ancak bir yoksul tarafından düşünüldüğünde, neden yoksulun yoksunluktan kurtulabilmesi bir yabancı zenginin vicdanına kalmıştır? Yazarın notlarına ek olarak belirtilmek istenirse; mutlak ya da göreli yoksulluğa ilişkin bir sürekliliğin ve içselleştirilmişliğin günümüze dek sirayet ettiği söylenebilir mi?
Neoliberal politikalar yazarın temele aldığı kavramlardan biridir. Bu politikalar yoksulluğun kavram olarak görünürlüğünün değiştiğine işaret ederken bir normalleştirme eğilimi göstermektedir. Yoksulluk yerine; yaşlı, kimsesiz, çalışamayan ya da engelliler gibi gruplar ortaya çıkarılarak yeni politikalar geliştirilmiştir. Bu noktada hayırseverliğin devreye girmesi sistemin düzenlenmiş yapısında daha da meşru hale gelmiştir. Boztepe, garibanlık ve romantizme de literatür eşliğinde değinirken bu kavramlara burada bir parantez açma gereği vardır. Yoksulluğun romantikleştirilmesi/ romantizme edilmesi güncel bir problemdir. Sosyal medyada da sıklıkla karşımıza çıkan bir soba, sedir, çaydanlık ve az ürünlü yer sofrası görüntüleri romantizme edilerek ve övülerek paylaşılmaktadır. Bu konumda olanlar hallerine şükretmeli ve bu yoksulluğun içerisinde olmayanlar sanki çok büyük bir kaybın içindeymiş gibi sunulmaktadır. Yeni yoksulluk biçimine istinaden bir tüketememe durumunun romantikleştirilmesi söz konusudur. Yoksulluk övülecek ya da romantikleştirilecek bir durum değildir. Yoksulluk, çözülmesi gereken bir problemdir. İnsanlar yaşam şartlarını daha iyi hale getirebilmek için emeklerini ortaya koyarken, bu tür paylaşımların ideolojik bir dürtü ile gerçekleştirildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Boztepe’nin çalışması toplamda dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yoksulluğun medyada, ikinci bölümde haberlerde sunumu ele alındıktan sonra üçüncü bölümde araştırma metodolojisi sunulmuş ve son bölümde bulgular değerlendirilmiştir. Medyanın rolünün ve öneminin vurgulandığı bölüm ile başlangıç yapılan çalışmada, medyanın dil ve göstergeler vasıtasıyla nasıl bir yönlendirmeye sahip olabileceği belirtilmiştir. Bu yönlendirmenin ideolojik olarak araçsallaştırılması ise söylem ile gerçekleşmektedir. Yoksulluğun medyada taşıdığı önem ise politikaların da bu düzlemde gerçekleştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Yoksulluğun medyada sunumu ise genellikle toplumsal bir problem olarak ele alınmamakta, yoksul kişiler bu yoksulluğa kendi tercihleri ya da koşulları nedeniyle maruz kalmış gibi gösterilmekte ve tipik bir hale bürünmektedir. Bunun yanı sıra haberlerde gösterilen yoksullar tehlikeyi çağrıştıran bir sunuma sahiptir. Başkalarına zarar verdiği vurgulanan bu dezavantajlı gruplar, medya haberleri için seyirlik bir malzeme haline dönüşmektedir. Yazar bunu belirttikten sonra yoksulluğun televizyon haberlerindeki sunumunu literatür bağlamında değerlendirmektedir. İzleyicinin yoksulluğa yönelik bakışı televizyon haberleri aracılığı ile yoksul kişi ile sınırlandırılır. Yoksulluk haberleri genellikle şiddet unsuru ile birlikte ele alınmaktadır. Zengin haberleri ise kendi içlerinde yoksulluktan çok uzak bir içeriğe sahip şekilde sunulmaktadır.
Boztepe’nin haberlerin sunuşları ile ilgili incelemelerinde, yoksulluk haberlerinde toplumsal-ekonomik bir ilişkinin kurulmaması vurgulanmıştır. Kader, makûs talih, kaza ya da ihmalkârlık gibi kelimelerle ilişkiler kurulmuştur. Örneğin sobanın yanına kuruması için serilen çamaşırdan yangın çıktığı belirlenen olayda, bir ihmalkârlık durumu varmış gibi sunulurken gecekondu yaşamı ya da bölgede doğalgaz olmasına rağmen soba kullanımına ilişkin herhangi bir soru söz konusu olmamıştır. Bunun yanı sıra gösterilen haberlerde hayırseverlik kapısı açması beklenen bitirişler söz konusu olmuştur. Çaresiz, umutsuz ya da yardıma muhtaç gibi yapılarla kişiselleşmiş yoksullara hayırseverlerin el uzatması beklenmektedir. Ancak bu yoksulluğun toplumsal-ekonomik bir yanı olduğuna ilişkin bir sunum söz konusu değildir. Yazarın notlarına ek olarak; insani yoksulluğun bir problem olduğu haber içerisinde vurgulanmamaktadır. Kişinin ekonomik, kültürel ve iktisadi konumu göz ardı edilmektedir.
Çalışma hazırlanırken yazarın önemli varsayımlarından biri de medya ve ideolojik ilişkinin varlığıdır. Bu anlamda medyada gösterilen yoksulluk meselesinin de aynı düzlemde gerçekleştirildiği bulgulanmıştır. Ele alınan kanallarda medya patronluğu yani liberal yaklaşım söz konusu olurken kar amacı gütmeyen kanalların daha farklı yaklaştığı belirtilmiştir. Bununla beraber habercilik politikası ile egemen ideolojinin ilişkiselliği de dile getirilmiştir. Yoksulluk konusu siyasi politikaların ekseninde ele alınmaktadır. Bu bağlamda izlenen politikalar haberler vasıtasıyla desteklenmektedir.
Haberlerde yoksulluğun sunumuna ilişkin hayırseverlik vurgusu özelinde bir övgü söz konusudur. Bu bağlamda yoksulluk sorununun çözümüne ilişkin devlet kaynakları yerine sivil toplum örgütlerine bir çağrı yapılmaktadır. Yoksullar için yardım kampanyaları düzenlenmekte, kampanyayı yapan kişi ya da gruplar ön plana çıkarılmaktadır. Bu ön plana çıkarma durumu ise bir tanıtım aracına dönüşmektedir. Sorunlar bu tür hayırsever organizasyonların çabası ile çözülebilecek niteliklere sahip gibi gösterilmektedir.
Haberlerde yoksulluğun sunumuna ilişkin hayırseverlik vurgusu özelinde bir övgü söz konusudur. Bu bağlamda yoksulluk sorununun çözümüne ilişkin devlet kaynakları yerine sivil toplum örgütlerine bir çağrı yapılmaktadır. Yoksullar için yardım kampanyaları düzenlenmekte, kampanyayı yapan kişi ya da gruplar ön plana çıkarılmaktadır. Bu ön plana çıkarma durumu ise bir tanıtım aracına dönüşmektedir. Sorunlar bu tür hayırsever organizasyonların çabası ile çözülebilecek niteliklere sahip gibi gösterilmektedir.
Eleştirel söylem analizi tekniği kullanılarak tamamlanan çalışmada, yazarın hedefi; televizyon kanallarında haber içeriği ile sunulan yoksulluk meselesinin nasıl ele alındığını ortaya koymak olmuştur. Bu bağlamda dört farklı kanala odaklanılmış, bazı noktalarda aynı haberlerin ele alınış biçimleri de karşılaştırılmıştır. Yazar, bu çalışmanın sonucu olarak kanalların ideolojik bütünleşmeye gittiklerini, haberleri de bu bağlamda ele aldıklarını bulgulamıştır. Yoksulluğa ilişkin haberlerin sorunlu sunuşlara sahip olduğunu belirten yazar, yoksulluğun kişiselleştirilerek yoksunluk halinin yoksul kişinin sorunu olduğuna yönelik bir görüntünün söz konusu olduğunu aktarmıştır. Konuyu bu şekilde ele almak ise sosyo-politik bir çözümün oluşturulamamasına neden olmaktadır. Yazar sorunlara öneri olarak; yoksulluk sorunun çözümünde toplumun yeniden yapılanmasını ve doğru politik yaklaşımların gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtirken, haber kaynaklarına ilişkin doğru haber sunumunun sorunun belirginleşmesini sağlamada ve çözüme açık hale getirilmesinde işlevsel olabileceğini vurgulamıştır.
Yazarın metninde merkeze aldığı yaklaşımdan hareketle, haberler harici işleyişleri de dizi ve film kurgularında da görmek mümkün hale gelmektedir. Özellikle romantik komedi, dram ve mafya dizilerinde zenginlik kusurlu ve problemli bir mesele şeklinde ele alınmaktadır. Bu tür yapımlarda problemli olarak tartışmalarda yer alan toplumsal cinsiyet eşitsizliği esasında bir kamufle aracına dönüşmektedir. Romantik komedi dizileri özelinde düşünüldüğünde; zengin yoksul zıtlığında yoksulluk daima olumlanırken, dram dizilerinde zengin aileler arasında daima bir şiddet türünün söz konusu olduğu dikkat çekmektedir. Mafya dizilerinde ise zenginliğin bir güç olduğu meselesi kişiliğin asıl güç olduğu izlenimi ile verilirken, sahip olunan zenginliği idare etmenin büyük bir sorumluluk olduğu algısı hâkimdir. Yoksul karakter daima adil, akıllı, saf ve temiz olarak belirtilirken zengin karakter kötü bir imaja sahip görüntüdedir.
Yoksulluk ve zenginlik karşıt pozisyonlarda yer aldığında; yoksulluğun ölçümüne yönelik ölçütlerin farklılık göstermesi, durumun dönemsel ve coğrafi olarak farklı ele alınmasına neden olmaktadır. Bütünleşmiş bir ifade sunulmak istenirse; bireyin beşeri, sosyal, kültürel ve iktisadi ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir yeterliliğe sahip olması yoksulluktan uzaklaşacağı anlamına gelmektedir. Bu noktada zenginliğin bir ölçütünün olmaması da dikkat çekmektedir. Ölçülebilir anlamda bir zenginlik çerçevesinin de çizilmesi düşünülebilir. Yoksulluğa dair bir alt sınır söz konusu iken literatür içersinde zenginliğe yönelik bir üst sınırın olmaması dikkat çekicidir. Yoksulluğun belirlenebilmesi için pek çok ölçüt gerekli iken, zenginliğin karşıt bir konumda yer alarak ölçütlerden bağımsız kalması tartışılabilir bir düşüncedir. Ez cümle yoksulluk bir problem midir tartışması hala sürdürülürken; zenginliğe yönelik bir meşruluk- ne kadar meşrudur?
Kaynakça
Boztepe, V. (2019). Türkiye’de Yoksulluğun ve Yoksulların Televizyon Haberlerinde Temsili . Ankara Üniversitesi İlef Dergisi , 6 (2) , 329-358 . DOI: 10.24955/ilef.654028
Demirtürk, R. B., Bozkuş, N., Cephe, A., Aktaş, B., Afşar, S. T., & Çıngı, H. (2011). Yoksulluk Düzeyinin Modellenmesi Üzerine Bir Araştırma. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 14(1), 29-67.
““Türkiye’de Yoksulluğun ve Yoksulların Televizyon Haberlerinde Temsili” Yazısı Üzerine Bir Değerlendirme: Romantik Yoksulluğun Sunumu” için 1 yorum
Excellent post. I used to be checking constantly this blog
and I’m impressed! Extremely useful info particularly the final part 🙂 I care for such info much.
I used to be seeking this certain information for a very lengthy time.
Thank you and best of luck.