ZAMANI YAKALAYAMAYAN MARKSİST: “PEYGAMBER”*

Anasayfa » Fikriyat » ZAMANI YAKALAYAMAYAN MARKSİST: “PEYGAMBER”*

ZAMANI YAKALAYAMAYAN MARKSİST: “PEYGAMBER”*

Hanım Keleş[1]

Tahsin Yücel’in Peygamberin Son Beş Günü romanı bizlere bir dönem okuması sunmaktadır. Rahmi Sönmez adlı karakterin yaşam öyküsü üzerinden işleyen bu roman 1960 ve 1980 arası yılları ve 1980’li yılların başlarındaki Türkiye’yi anlatır. Bu dönemlere nasıl ışık tuttuğunu anlayabilmek için karakterleri tanımak ve kısaca 1960 ve 1980’li yıllar Türkiye’sini hatırlatmak yararlı olacaktır.

Roman, Peygamberin Kısa Yaşam Öyküsü ve Peygamberin Son Beş Günü olarak iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde söz konusu karakterimiz Rahmi Sönmez’in yaşam öyküsüne yer verilmiştir. İkinci bölüm ise bu yaşam öyküsünün son beş gününden oluşmaktadır. İkinci bölümü daha iyi kavrayabilmek açısından ilk bölüm biz okuyucular için çok önemlidir.

Rahmi Sönmez ile Fehmi Gülmez doğumlarından itibaren hep yanyana olmuşlardır. Önceleri komşuluk ilişkileri ile başlayan arkadaşlıkları aynı okullara gitmeleri neticesinde derinleşmiş ve birbirlerinden ayrı anılmaz olmuşlardır. Kurdukları arkadaşlık her alanda birbirlerini tamamlamaya yöneliktir. İkisi de Üsküdar doğumludur. Esnaf, orta gelirli ailelerin çocuklarıdır. Edebiyat hayatıyla tanışmaları, lisedeki yeni atanan idealist genç öğretmenle tanışmaları vesilesiyle olmuştur. Her alanda olduğu gibi bu alanda da birbirlerini bütünlemeye yönelmişler ve Rahmi Ozan olurken, Fehmi eleştirmen olmaya karar vermiştir. Edebiyat öğretmenleri, “toplumsal bir ereğe destek olmayan bir edebiyatın hiçbir biçimde ‘çağdaş’ sayılamayacağını, bu toplumsal ereğin de ‘tarihin durdurulamaz akışı’ na uygun olarak, insanlığı sınıfsız bir dünya toplumuna götürecek evrensel devrimi gerçekleştirmek” olduğunu vurguladığından yazıları çocukluk dönemindeki kahramanlık yazılarından tamamen farklı bir yöne kaymıştır. Marx ve devrim ile ilk karşılaşmaları bu şekilde olmuştur. Fakat hayatlarını bambaşka yöne götürecek karşılaşma iktisat fakültesine başladıklarında gerçekleşecektir. Rahmi ve Fehmi’nin gençlik çağlarına denk gelen bu dönem 1960’lar Türkiye’sidir. 1960’lı yıllar, Türkiye’de siyasi ve toplumsal olarak bir dönüşümün yaşandığı 27 Mayıs darbesi ile başlamıştır. Çok partili hayata geçiş çok daha öncesine dayanır fakat bölünmelerin başlangıcı 1961 Anayasası sonrasında ortaya çıkmıştır. 1961 Anayasasında “insan haklarına dayalı devlet” anlayışı benimsenmiştir. Demokrat Parti’nin hakimiyetine son verilmesi ve insan haklarına yönelik vurguların yapılması; yeni ve bastırılmış düşüncelerin ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur.  Sağ ve sol arasındaki ayrışmanın başlangıç noktası bu anayasa olmuştur. Demokrasi ve özgürlük kavramları, çok partili Türkiye’de her ağızdan bir söz getirmiş, particilik başlamıştır. Bu da kapitalizm ve emperyalizmin çeşitli şekillerde görülmesine yardımcı olmuştur (Demirtürk, 2015: 156). Yine 60’lı yıllar Türkiye’de sendikaların çok güçlü olduğu yıllardır. Sosyalist parti ilk kez meclise girmiştir. İşçiler her yerde devrim naraları atmaktadır. Türkiye tarihinin başka hiçbir noktasında o dönemlerde olduğu kadar devrimden söz edilmemiştir. İşte Rahmi’nin gençlik yılları bu dönem içerisinde şekillenir.

 Edebiyat hayatını sevmeleri ve baba mesleğini ucundan yaşamaları üniversiteye gitmek için yeterli bir sebep olmuştur. İktisat fakültesine yazılmaya karar veren bu ikili, bir süre sonra bu kararlarından pişmanlık duyacaklardır. Hocaların onlara yeni bir şey katmaması üniversiteyi onlar için hayal kırıklığına dönüştürmüştür. Feride ile karşılaşmaları bu şekilde olmuştur. “Kusura bakmayın ama siz Marx’ı bilmiyorsunuz.” diyerek hayatlarına dahil olan Feride bildikleri her şeyi onlara unutturacaktır. Rahmi ve Fehmi’nin üniversite yılları 1960’lı yılların başından ortalarına kadar dayanmaktadır. Bu yıllar üniversitelerin sol görüşlerle çalkalandığı yıllara tekabül eder. Ana karakterimiz Rahmi olsa da Feride, kitabın gelişimindeki en önemli karakterdir. Olaylar onunla, onun düşünceleri ile başlar ve biter. Kitabın son sayfasına kadar onun cümleleri her daim orada bir yerlerdedir. Peki kim bu Feride, neden bu kadar önemli? Tutucu bir konsolosun üvey kızı olan Feride, lise eğitimini Avusturya’da tamamlamıştır. Yurt dışında yakalandığı uzun bir hastalık zamanında Marx ile tanışan Feride, hastalığı atlattıktan sonra hem üniversite eğitimini tamamlamak hem de bu “faydalı” bilgileri ülkesi için kullanmak niyetiyle iktisat fakültesine yazılır. Feride ateşli bir devrim savunucusudur. Onun bu karakteri hayatının her alanına sirayet etmiş durumdadır. Feride ve Rahmi tanıştıktan bir süre sonra evlenme kararı alırlar. Feride Rahmi’nin yanına taşınır ve böylelikle yoğun Marx tartışmaları başlar. Feride okulun kendisine bir şey katmadığını, hatta oturup gerçek kuramları hocalara kendisinin anlatabileceğini savunur. O sebeple okulu bırakıp çalışma görevini kendisi üstlenir. Rahmi bu duruma her ne kadar itiraz etmek istese de “bırak bu kenterce düşünceleri” diyerek kalemi güçlü olduğu için Rahmi’nin diploma alması gerektiğini savunur. Onlar için Çiçek Pasajı ve Beyoğlu Meyhaneleri buluşmalarının başladığı dönemdir. Feride işten çıkarak gelir bir içki açtırır ve ardından Fehmi ile Rahmi kendisine katılır. Yalnız oldukları dönem, sürekli aynı yerlere gidip aynı tartışmaları yaptıklarından ötürü kendilerine bir çevre edinmeleri ile sonuçlanır. Aynı görüşten pek çok kişi ya Çiçek Pasajında veyahut Beyoğlu meyhanelerinde bir araya geliyor, devrimden Marx’tan yüksek sesle konuşuyorlardır. Rahmi kuvvetli hitabeti ve Feride’nin eşi olmasından ötürü bu topluluğun önemli üyelerinden birisi haline gelmiştir. Bir gün bu devrimci topluluğa Marx’ı anlatırken inançlı çıkışlarından ötürü aynı gün “Peygamber” lakabını alır. Kitapta anlatılan bu dönem 60’lı yılların ortalarından başlayarak 1970’e kadar olan süreci kapsamaktadır. Üniversiteler, sendikalar hareketlidir. 1968 öğrenci hareketleri sebebiyle ortalık iyice karışmıştır. Fakat kimse düşüncelerini açık ve yüksek sesle söylemekten kaçınmaz.

Kitabın farklı bir dönüm noktasına geçiş elbette Feride’nin ölümü ile olur. Feride Rahmi’nin hayatında çok önemli bir noktadadır. Feride’ye duyduğu aşk Rahmi’yi Marksizm’e adeta tutsak etmiştir. Daha önce bahsedildiği gibi Feride ateşli bir devrim savunucusudur. Öyle ki Rahmi’nin kendisine yazdığı aşk şiirleri için, yırt gitsin sana hiç yakıştıramadım der. Rahmi şaşkınlıkla “Ama Nazım… çok iyi bilirsin ki Nazım da aşk şiirleri yazdı” diyecek olur fakat Feride; “Bu da onun ayıbı” diyerek kestirip atar. Rahmi bir daha aşk şiirleri yazmaz. Rahmi’nin ölümüne değin hayatını etkileyen bu kadın ilk 50 sayfanın sonunda hayatını kaybeder. Ardında kızını bırakarak. Hamile olduğunu ciğer hastalığından fenalaşarak hastaneye kaldırıldığı zaman öğrenen Feride ne olursa olsun çocuğunu doğuracağını ve tedavi olmayı erteleyeceğini söyler. Hamilelik hastalık sebebiyle ağır geçer ve doğum sırasında Feride hayatını kaybeder. Feride’nin ölümü 60’ların son yıllarına öğrenci hareketlerinin öncesine dayanır. Bunu kitabın akışı içerisinde öğreniriz. 1970’li yıllar da aynı 60’lı yıllarda olduğu gibi bir muhtıra ile başlamıştır. 12 Mart 1971 yılında bir muhtıra patlak vermiştir. Bu muhtıra ile solculara darbe indirilir. Birçok yazar tutuklanmıştır ve bunların büyük bir çoğunluğu solcudur. 1970’li yıllar Türkiye’de ciddi kavgaların başladığı dönem olmuştur. Bu kavgaları kitabın içerisinde Rahmi’nin hayatının arka planında görürüz.  Rahmi yaşadığı buhrandan kızını Feride’nin değerleri doğrultusunda büyütmek düşüncesi ile çıkar. Önce bankada bir işe girer. Küçük Feride başlarda anlatılan şeylere ilgili olsa da erginlik yaşına geldiğinde babası ile çatışarak evden ayrılır. Bu rahmi için ikinci yıkım olmuştur. 2-3 yıl sonra kızı kucağında küçük bir çocuk ile çıkagelir. Torunu olduğunu ve kendisi bakmak istemezse bir yolunu bulacağını söyler. Çocuğu Rahmi’ye verdikten sonra yurt dışına çıkar ve bir daha dönmez.

Nazım, Rahmi’nin son dönüm noktası ve umudu olan torunudur. Aynı zamanda Nazım, okuyucular için 1980’li dönemlerdir. Rahmi, çocuğun ismini ideolojisi doğrultusunda Nazım koyar. Feride de başarılı olamamıştır fakat Nazım da daha iyi iş çıkarmak için elinden geleni yapacaktır. Önce bankadaki işinden istifa eder. Nazım’ın eğitimini kendisi üstlenir. Başlarda tıpkı annesi gibi Nazım da ilgi ile dinler dedesini. Fakat okula başlamak tıpkı Feride de olduğu gibi Nazım’ı da gerçek dünya ile tanıştırır. Rahmi’nin etrafındaki herkes değişip dönüşen dünyanın farkındadır ve bu dünyaya bir şekilde adapte olmuşlardır. En başta da Rahmi’nin en yakın arkadaşı Fehmi. Feride’nin ölümünden sonra hayatı en çok değişen isimlerden biridir Fehmi. Bir devrimciyken dönüşen dünya onu büyük bir kapitalist haline getirmiştir. Araları Rahmi’nin takıntılı davranışları sebebiyle Feride küçükken açılan Rahmi ile Fehmi, Rahmi’nin yaşamının sonlarına doğru tekrar bir araya gelecektir. Nazım erginlik çağına geldiğinde dedesini idare etmeyi öğrenir. Nazım’ın gençlik yıllarının geçtiği Türkiye çocukluk yıllarının bir üst versiyonudur. Sağ ve sol arasındaki çatışmalar artmıştır. Üniversiteler bir eğitim kurumu olmaktan çıkarak adeta karşıt görüşlerin savaş meydanı haline gelmiştir. Aynı zamanda tüketim artmış, ülkeye Amerikan kültürü girmiştir. Bu durum kitapta, sigara ve giyim kuşam örnekleri üzerinden okuyucuya hissettirilmiştir. Toplumda müthiş bölünmelerin yaşandığı bu dönemlerde, kimi halkçı, kimi milliyetçi kimi ise sosyalist vb. ideolojilerle büyük kavgalar verilmiştir. Yangınlar bu yüzden çıkmış, insanlar bu yüzden öldürülmüştür. Çünkü her ideolojik kitle, kendine yaraşır bir özgürlük ve demokrasi aramış, bu uğurda girdaba düşmüştür (Demirtürk,2015:157). Nazım da bu girdaba düşen gençlerden birisidir. Dedesinin fikirleri ile büyümüştür fakat onun için dış dünya dedesinin anlattığından farklıdır. 1980’li yıllar, 1960’ların sonları ile 1970’lerin ortalarına kadar olan dönemden önemli ölçüde farklıdır. Bunu Nazım ve Rahmi arasındaki düşünce farkları ile belirgin bir biçimde görürüz. Rahmi ve onun savunduğu devrim kan dökülmeden, kendiliğinden, ‘tarihin akışına uygun olarak’ gerçekleşecektir. Fakat Nazım ve Nazım’ın temsil ettiği anarşist hareketler için bu durum farklıdır. Bu farklılıklar kitabın ikinci bölümünde ön plana çıkmaktadır.  Nazım için ne kadar çabalarsa çabalasın kendisini dinlemediğinin farkına varan Rahmi kendi kabuğuna çekilir. Yıllarca uzak kaldığı yayın hayatına girmek ister fakat artık böyle şeyler yazılmıyor denerek suratına kapatılır kapılar. Eski dostlarını görür fakat hiçbiri eskiden gösterdiği saygıyı göstermez Rahmi’ye. Aksine ona kuşku ile yaklaşırlar. Bunun sebebini merak eden Rahmi eski bir devrimci dostundan öğrenir gerçekleri. Gerçek devrimciler seneler önce, kendisini küçük Feride’ye adadığı dönemlerde (1960’ların sonu ve 1970’lerin başı) tek tek yakalanıp hapse atılmış, çeşit çeşit işkencelere maruz kalmıştır. Fakat dönemin en büyük Marxçı ozanı Peygamber Rahmi’ye hiçbir şey olmamıştır. Devrimciler ona kapitalist olan Fehmi’nin yardım ettiğini düşüncesindedirler. Devrim ile yatıp devrim ile kalkan Rahmi gerçek devrimcilerin yalnızca hapishaneye giren devrimciler olarak kabul edilmesi karşılığında çok büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Tüm hayatını devrime adamış, kendi kızını ve hatta torununu bu yolda büyütmeye çalışmış olan Rahmi için büyük bir yıkım olmuştur. Tekrar sahalara dönmek için eski tanıdıkları arar, ismini duyurmak için elinden gelen her şeyi yapar fakat kimse onu tutuklamaya gelmez. Kendisi için hapishane çantası bile hazırlayan Rahmi her seferinde hayal kırıklığı yaşamaktadır. Bir gün askerler gerçekten de evi basar, kendisi için geldiklerini düşünen Rahmi, “Sakin olun beyler, işte şunlar kitaplarım, durunda üstümü giyineyim sonra gidelim.” der. Fakat onun için değil Nazım için gelmiştir askerler. Anarşist eylemlere katılarak toplumun huzurunu bozacak davranışlar sergilediği için suçludur Nazım. İşte Peygamberin son yıkımı bu olur.  Bundan sonrasında Peygamberin gerçekten de son beş günü anlatılır. Yarı bilinç içinde geçirdiği son beşinci gününde, kendi içerisindeki çelişkileri giderecek, aklındaki şüpheleri yok edecek tek kişilik bir tiyatro oynarcasına yürür, Rahmi. Tek kişi olarak devrime yürürken etrafında onunla birlikte yürüyen pek çok insan vardır düşünde. Ömrü boyunca beklediği devrimi kendi düşünde gerçekleştirerek hayatını kaybeder bir kış günü, bilinmeyen bir istasyonda. Fehmi Gülmez’in Rahmi’nin ölümü üzerine kurduğu şu cümle tüm kitabın konusunu özetler niteliktedir: “Hep dönmüş kendi çevresinde, yaşamı boyunca yaptığı gibi.”.

Kitabın başlarından itibaren Rahmi’nin hayat hikayesi çevresinden dönem okuması yaparız. Yazar Rahmi üzerinden bir devrimci hikayesi anlatır bizlere fakat çok güzel eleştiriler ile birlikte yapar bunu. Kitapta zaman akıp giderken kafamızda hiçbir soru veya eksik kalmaz. Rahmi karakteri etrafına gözünü o kadar çok kapatmıştır ki değişen dönüşen dünyayı göremez. Hep gelecek güzellemesi yapar. Gelecek güzel güneşli günlerin hayalini kurar. Tarihin sonunu, devrimin başlamasını bekler. Fakat en nihayetinde kendi başına tek kişilik bir devrim gerçekleştirir düşünde.

Kaynaklar

DEMİRTÜRK, Sinan (2015). 1960–1980 Döneminde Türkiye’de Sosyo-Ekonomik Değişimin ve Dışa Yönelişin Toplumsal Dinamikleri. 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum. S. 155-182. Cilt 4 Sayı 12 Kış 2015.

YÜCEL, Tahsin (2003). Peygamberin Son Beş Günü. Can Yayınları. İstanbul.


*Bu metin İlmi Düşünce Mektebi’nde Hüseyin Çil’in yürütücüğünde gerçekleşen “Roman Kahramanları” İhtisas Atölyesi kapsamında kaleme alınmıştır.

[1] Yüksek lisans öğrencisi, Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, İletişim adresi: hanmkel@hotmail.com

İlgili Makaleler

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Kategoriler

Etiketler

Copyright © 2025 İDM - İlmi Düşünce Mektebi