TEBAALIK ŞEHADETİ: Kutsallaşmış Beşeri Otoriteye İman

Anasayfa » Fikriyat » TEBAALIK ŞEHADETİ: Kutsallaşmış Beşeri Otoriteye İman

TEBAALIK ŞEHADETİ: Kutsallaşmış Beşeri Otoriteye İman

Rana Gürbüz1


Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum!

Mehmet Akif Ersoy

Bir toplumun sosyo-kültürel yapısına uygun olarak var olan her şey meşru bir zemindedir. Temellerinin sağlamlığını toplumsal normlardaki ortaklığın varlığından alan meşruiyet, kendinde potansiyel bir güç taşımaktadır. Potansiyel güç, bir şeyin meşruluğundan kazanılırken; bir şeyin meşrulaştırılabilir hale getirilmesiyle gücün potansiyel hali aşılır ve varlığı kanıtlanır. Meşrulaştırma ile güç ortaya çıkmakta ve ele alınmaktadır. Meşrulaştırmanın gücü daha büyük bir güç kapısı aralar: “otorite”lik.

Otorite; meşru zeminde sadece söylem sahibiyken, meşrulaştırmalarının kabul edilmiş olmasıyla özne olabilmiştir. Öznedir çünkü aynı meşru zeminde onun varlığını kabul etmiş, ona itaat ederek otoritesini sürdürecek yeterli sayıda bir kesim vardır. Bu kesim, ilk aşamada meşru zemine dayanan söylemleri tasdik eder ve söylem sahipleriyle aynı zemindedir. İkinci aşamada meşrulaştırılan söylemleri tasdik edip üstüne itaat etmiştir. İtaat etmesiyle söylem sahipleri, onların zemininden ayrılıp otorite konumuna yükselmiştir. İtaat edenler; özne konumundayken güvenip, inanıp, itaat ettikten sonra adeta “tebaalık şehadeti” getirerek otoritenin tebaa olarak bir nesnesi konumuna yerleşmiş bulunmaktadır. Otorite, meşruiyet gücüyle tebaa üzerinde yaptırım koyma ve kullanma, emretme kudretiyle de hakimiyet kurabilmektedir.

Otorite öz, kaynak bakımından ikiye ayrılmaktadır: beşeri otorite ve kutsal otorite. Kaynağında insan ile insana dair şeylerin kabul ve itaat edilerek yükselmesiyle var olan  otorite, beşeri bir otorite olmaktadır. Kutsal olan otorite ise başta Tanrıya, sonra kutsal kitaplara kendi varlığını dayandırmaktadır. İslam dininde ise bu durum kitap ve sünnete dayanarak icma ve kıyasla içtihat etmekten geçmektedir. Müslümanlar, kutsal bir otoriteye bağlılığını gündelik hayattaki pratiklerinde bu dayanaklara bağlılığıyla kurmaktadır.

Otoriteye benzer şekilde iki farklı kaynağa dayanan iki farklı “kutsallaşmış beşeri otorite” ortaya çıkarmaktadır. Birincisi, otorite olan öznenin kaynağı kendinden olup kutsal sayılacak kadar gücü olmasıdır. İkincisinde ise kaynağını kutsala dayandıran beşeri otoritelerin kutsallaşıp, kutsal otoriteyi bulanıklaştırmalarıdır ve bu yazının konusunu onlar oluşturmaktadır.

“Kutsallaşmış beşeri otoriteler” meşruluğunu doğrudan birincil kaynak olan kutsal kitaptan alarak, bilerek ya da bilmeyerek cehenneme giden taşları yola dizmiş olur. Kutsal kitaptan aldığı her şeyi cımbızla seçer, aldıklarını eğip bükerek istediği, kusursuz tasavvurlarına uygun Müslüman yaratımı için söylemlerini sunarlar. Kutsal otoriteye dayanması sebebiyle kendi söylemleri kutsal, şüphesiz hakikat olarak görülür. Kutsallaşmış beşeri otoriteye itaat eden tebaa, onun kutsallığına kutsallık katmasına, duyulmasıyla, yayılmasıyla gücünün artmasına ve otoritesinin güçlendirmesini sağlar. Güçlendirilmesi, yıkılması gittikçe zor kılınan sağlamlığıyla sonuçlanır. Kutsallaşmış beşeri otorite, tebaasını her şekillendirme teşebbüsünde ideallerine uygun söylem üretiminde bulunur. Otoritenin her şekillendirme hamlesinde nesne konumunda olan tebaa, ideal Müslüman olma teslimiyetiyle, kutsallaşmış beşeri otoritenin ellerinde şahsiyetinin eriyip yok oluşunu izler. Otorite kendi varlığının devamlılığı için tebaa üzerinde teslimiyet nedenleri, teslimiyet alanları üretirken kendini de yeniden üretmiş olur.

Kutsallaşmış beşeri otorite, merkezde konumlanırken; aşkın olan otorite tozlanarak, merkezde olması gereken konumdan ıskartaya çıkmaktadır. Kutsallığından beslenip bir şekilde iyi niyet ya da kötü niyet taşlarıyla onu bulanıklaştırır. Beşeri otoritenin Kutsal’dan daha kutsal olmasının sebebi Aliya İzzetbegoviç’in ifade ettiği gibi, asırlardır birinci kaynaktan gelen İslam fikirlerinin anlaşılmamasının neticesidir (İzzetbegoviç, 2010:126). Bu neticede kutsallaşan beşeri otoriteler günümüzde birçok problemin çıkmasına neden olmuştur. Bu problemlerin en büyüğü, özünde özgür olan Müslümanların tebaa oluşudur. Onlar esir, bağımlı ve köle olmuşlardır. Kutsallaşmış beşeri otorite; tebaanın duvarlarla sınırlandırdığı zihninde, ona yalnızca ne düşünmesi değil, ne düşünmemesi gerektiğini de şartlandırmıştır. Salt kaderci bakışın enjekte edildiği Müslümantebaa, hür iradelerinin, etme eyleme güçlerinin varlığına inanmamaktadır.  Şekillendirme teşebbüslerinin sonucu olarak tebaa Müslümanlar; değil düşünme cesareti, “düşünme düşüncesi”ne sahip olamayan kendini ve hayatını ıskalamış bireyler olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıpkı bozuk şeyler üreten bir fabrikanın kusurlu ürünlerinin seriler, yığınlar halinde olması gibi; kutsallaşmış beşeri otoritenin fabrikası da tebaa Müslüman üretmektedir. Tebaa Müslümanların teslimiyetçiliği, şimdiyi ve geleceği yıkmaktadır.

Otorite, tebaalığa şehadet getiren Müslümanlara tevazuyu, sakinliği, yumuşak başlılığı, telkin eder ve tebaalar, itaat için yeniden eğitilmiş olurlar. İtaat için eğitilen tebaa, “pasif iyilik ahlakı”na sahiptir: Sessizliğini bozmayı bile düşleyemez. Tarihini şanlı masallar gibi dinleyip tekrar ederek zayıf tarihsellik kapanına kendini gönülden kaptırır. Çünkü tarihini rehber, pusula gibi bugüne faydası dokunacak şekilde nasıl kullanacağını bilmemektedir. Geçmişi seyreden ruhu,  bugünde yaşamayı bırakmıştır…

Tebaa; başta kutsallaşmış beşeri otoriteye itaat etmektedir. Bu durum, onun her türlü otoriteye karşı mutlak itaat etmesine neden olur: Evde anne ve babasına, okulda öğretmenine, işte müdürüne itaat etmektedir. İtiraz ve isyan edebilecek cesaretten yoksunluğu onun ruhunda mücadelesizliği hakim kılmıştır. Her türlü otoritenin Allah’tan geldiğini düşünerek haksızlıkları da kader olarak nitelendirmektedir. Bu sebeple kendine ya da başkasında yapılan haksızlıklara sesi çıkmaz. Eliyle, diliyle kötüyü düzeltme cesaretsizliğini, onu sadece kalbiyle buğzedebilen bir Müslüman yapmıştır. Hakikati itaatte gören kendinden emin olmayan bu Müslüman tebaa, şahsiyetini kaybettiğinden bildiği tek şey sadece idare edilmektir.

“Ağaç yaşken eğilir” diyerek kendimizi içinde bulduğumuz bu “tebaalık şehadeti” düzeninde, sesimiz, yaşken kesilmiştir. Yani ağaç yaşken eğilmemekte, budanmakta hatta kırılmaktadır. Yumuşak başlılık adı altında susmalar, suça iştirak etmektedir. Tebaalık kaynağından belki iyi niyetli ama kirli ve zehirli sular saçılmaktadır. Kutsallaşmış beşeri otorite, dosdoğru Müslümanlar değil; kendi otoritesine ve tüm otoritelere diz çöker şekilde bükülmüş insanlar yetiştirmektedir.

Peki, taşlı yolların sonunda, cehennem olduğunu gördüğümüz bu yerde kurtuluşumuzu ve yolun sonuna henüz ulaşmamış olan insanların kurtuluşunu sağlayacak olan nedir? Kalp ile buğzederek geldiğimiz bu yolda şu andan itibaren elimizle ve dilimizle bir şeyleri düzeltme teşebbüsünde bulunmaktır. Ucunda cehenneme varılmayacak bir yolun taşlarını yeniden dizip, o yolda ilerlememizi sağlayacak olan adım atma cesaretimizi gösterebilmektir. İlerlemek için adım atarken gözlerimiz geride, geçmişte takılı kalmamalıdır. İslam’ın ne olduğu ne geçmişteki abidelerini ne de tebaalık şahadeti silsilelerinin harabelerini düşünürken bugünde yaşamayı bırakmamalıyız. Bunların her ikisinin de bir pusula görevinde olduğunu anlayabilmeliyiz.

 “Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum!”

(Ersoy, 2007)

Mehmet Akif Ersoy’un şiirinde belirttiği gibi yumuşak başlılık ile uysal koyun olmak sıfatlarını birbirine denklememeli, bizi boynumuzdan çekseler dahi itaat etmemeliyiz. Yumuşak başlılık adı altında sürülere tebaalar yetiştirmemeliyiz. Kutsallaşmış beşeri otoriteye olan bağlılığımızda “itaat” kavramını da aşan, yerleşmiş bu “iman”ımızı bozabilme cesaretini gösterebilmeliyiz. Şahsiyetimizi itaat potasında eritmeden, konuşan bir özne olup, isyan eden, savaşan bir özne olabilmeliyiz.


  1. İDM Kademe II Öğrencisi, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü. İletişim Adresi: perihanr.gurbuz4@gmail.com
    ↩︎

Kaynakça

Ersoy, M.Akif (2007). Safafat :Beyan Yayıncılık.

İzzetbegoviç, Aliya(2010). İslami Yeniden Doğuşun Sorunları. İstanbul :Fide Yayınları.

İlgili Makaleler

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Kategoriler

Etiketler

Copyright © 2024 İDM - İlmi Düşünce Mektebi