Ömer Budak1
Çoğu insan gibi ben de HAMAS lideri İsmail Heniyye’nin şehadetini sabah telefona baktığımda öğrendim. Bu şehadet haberi, tarihin yanlış tarafında yer alma konusunda ısrarcı olanlar müstesna, herkesi büyük bir şaşkınlık ve hüzne boğmuştu. Şehidin bedeninin Cuma günü Katar’a defnedileceği açıklanmıştı. Çarşamba gününün akşamında bir dostumla misafirlikteyken gelen bir telefon sonrasında şehidin cenaze namazı için beraber Katar’a gitmeye karar verdik. Ertesi gün yoğun koşuşturma sonucunda çıkarttığımız pasaportları aldıktan sonra Ankara’dan İstanbul’a, oradan da Katar’a yola koyulduk.
Katar’da bizi Mısırlı kardeşimiz Muaz karşıladı. Kefiyesiyle ve Filistin bayrağıyla bizi havalimanında karşılayan Muaz’la birlikte cenaze namazının kılınacağı camiye gittik. Telefonların içeriye girişi yasak olmasından dolayı telefonları arabada bırakarak, dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanların şehidin cenaze namazını kılmak için ilerlediği caminin yolunu tuttuk.
Namazdan önce camiinin kapısının önünde beklerken Türkiye’den aşina yüzlerle selamlaştık. Diğer ülkelerden Müslüman kardeşlerimizle mümkün mertebe konuşmaya çalıştık. Bizim Katar’a sadece şehidin cenaze namazını kılmak için geldiğimizi duyanlar şaşırıyorlardı, ancak bu şaşkınlığın altında bir garipseme halinden ziyade mutluluğun yattığı da aşikardı. Anlık tebessümler dışında herkesin çok üzgün olduğu yüz ifadelerinden anlaşılıyordu. Ümmet en önemli liderlerinden birini, Gazze’deki soykırımın ortasında dâr-ı bekaya uğurlayacaktı. Hem Aksa Tufanı’ndan önce hem de Aksa Tufanı’ndan sonra Heniyye, gösterdiği sebat ve fedakarlıklarla yediden yetmişe ümmetin kalbinde yer edinmişti. Özellikle evlatlarının şehadet haberini alırken gösterdiği vakur duruşu hepimizin hafızasına bir daha asla silinmemek üzere kazınmıştı. Şimdi kendisini şehit olarak uğurlamak herkes için oldukça zordu.
Cenaze namazının hemen öncesinde Muaz kardeşimizin gösterdiği davranışlar beni çok etkilemişti. Muaz önemli konularda İslam ahlakını içselleştirmiş, tek kelimeyle pırlanta gibi bir Müslümandı. Gösterdiği erdemli davranışlar herhangi bir kültürel arka planla açıklanamayacak şekilde İslamilik taşıyordu. Muaz cenaze namazından önce saflarda bir adamın ayağından ciddi şekilde rahatsız olduğunu görünce kendi geri dönerek bir sandalye bulmaya çalıştı. Herkesin camii içerisinde saf tutmak için haklı olarak aceleyle koşuşturduğu bir ortamda bu yüzden camii dışında kalabilir, belki de cenaze namazına bile gecikebilirdi. Anlaşılan Müslüman kardeşini kendine tercih etme ahlakı, benim aklımdan geçen bu düşüncelerin onun aklının ucundan bile geçmesine engel olmuştu. Yine tam cenaze namazına durmadan önce yüksek sesle “Şehid Vesim’e de dua etmeyi unutmayın!” diye cemaati ikaz ediyordu. Anlaşılan Heniyye’nin özel koruması olarak onunla birlikte şehadete yürüyen Vesim’in Heniyye’nin şehadetinin gölgesinde duadan mahrum kalmasından endişeleniyordu. İslam ahlakı bu konuda da onu Müslüman kardeşini unutmamaya teşvik etmişti. Şüphesiz Muaz bizim hayatımızda edindiğimiz en güzel dostlardan biri olarak kalplerimizde yer kazandı.
Ne yazık ki biz caminin içerisine giremedik, ama hemen camiinin kapısının önünde saf tuttuk. Cuma namazından sonra sırasıyla Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Ali Muhyiddin Karadaği ve HAMAS liderlerinden Halid Meşal gelen kalabalığa konuştu. Halid Meşal yaptığı kısa konuşmada bu alçak suikastların direnişin iradesini kıramayacağını büyük bir kararlılıkla belirtiyordu. HAMAS defalarca kez kadro hareketi olduğunu ispatladığı için bu durumdan kimsenin en ufak şüphesi yoktu. Konuşması esnasında zaman zaman tekbir sesleri cami içerisinden yükseliyordu, biz de dışarıda sesleri bize ulaştıkça onlara eşlik ediyorduk. Heniyye’nin oğlu cenaze namazını kıldırması için HAMAS liderlerinden Halil Hayye’yi davet etti. Cenaze namazı bittikten sonra cami dışındaki insanlar caminin içerisine akın etti. Şehidin naaşı defnedilmek üzere dışarı çıkarılırken herkes şehadet parmağını göğe yükselterek davaya ahdini yeniliyordu: Birruh, biddem nefdike ya Aksa / Canımız, kanımız Aksa’ya feda olsun! Allah’ın sözünü üstün kılma yolunda şehadete yürüyen Heniyye, kendisine yakışır biçimde dâr-ı bekaya yankılanan tekbir nidalarıyla uğurlandı.
Namazın ardından şehid için kurulan taziye çadırına gittik. Taziye çadırı üç gün boyunca devam edecekti, biz de kaldığımız üç gün süresince taziye çadırında bulunmaya çalıştık. Burada HAMAS liderleri taziyeleri kabul ediyordu. Biz de onlarla musafaha ederek taziyelerimizi sunduk. Bir gün olur da imkanımız olamaz korkusuyla mübarek ellerini öpme konusunda da ısrarcı davrandık. Yine taziye esnasında cenaze namazı için Türkiye’den gelen kıymetli insanlarla tanıştık. İlk günü böyle tamamladıktan sonra istirahat etmek için kalacağımız mekana döndük.
İkinci gün taziye çadırına gitmeden evvel Mısırlı alim Yusuf el-Karadavi’nin kabrini ziyaret etmek istedik. Aslında mezarlığa varınca kabri bulmakta biraz zorlandık. Çünkü bidat olduğu gerekçesiyle burada kabrin üstüne isimler yazılmıyordu. Yine de internette kısa bir araştırma yaptıktan ve farklı bilgileri birbiriyle karşılaştırdıktan sonra Karadavi’nin kabrini bulduk. Ardından tekrar taziye çadırına yöneldik.
İkinci günün farklı bir anlamı da vardı. Çünkü şehit olmadan önce Heniyye 3 Ağustos’da insanları direnişe destek için meydanlara çağırmıştı. Heniyye’nin şehadetinden sonra bu çağrıyı onun bir emaneti olarak gören Müslümanlar yürüyüş için büyük hazırlıklar ve duyurular yapıyordu. Dolayısıyla bir gözümüz Türkiye’deki yürüyüşlerdeydi. Çadıra girerken arkadaşlarım Halid Meşal’i telefonla Türkiye’deki yürüyüşlere bağlamamızın mümkün olup olmadığını sorguladı. Heniyye’nin çağrısına icabet etmek için büyük kalabalıkların toplandığı böyle bir günde kendilerine HAMAS’ın üst düzey liderinin hitap etmesi bugünü daha da anlamlı kılacaktı. Sonuç olarak Halid Meşal’i bağlayamasak da İsmail Heniyye’nin oğlu Abdusselam Heniyye’yi Konya ve Ankara’daki eylemlere bağlayabildik. Abdusselam Heniyye yanına gittiğimizde sürekli Türkiye’deki eylemlerin fotoğraflarını kendisine göstermemizi istedi. Mitinglerdeki kalabalıkları görünce çok mutlu oldu. Şehid Heniyye’nin son çağrısına icabet için gelen kitlelere şehidin oğlunun hitap etmesi her iki taraf için de çok kıymetliydi. Bağlantı akabinde hatıra için fotoğraf çektirdik ve teşekkürlerimizi bildirdik.
Taziye esnasında dünyanın farklı yerlerinden gelen Müslümanlar çadırda konuşmalar yaptı. Şehid Heniyye en güzel sözlerle anılıyordu. Kimi konuşmalar coşkuyla geçerken kimileri dinleyicileri hüzne boğdu, göz yaşları akanlar da vardı intikam yeminleri edenler de. Ama her biri konuşmasını Gazze halkına ve mücahitlerine zafer ve şehitlere rahmet duasıyla bitiriyordu. Üçüncü gün de taziye çadırına uğradıktan sonra dostumuz Muaz ile vedalaştık ve Katar’dan ayrıldık.
Hüznü, izzeti ve umudu kimi zaman aynı anda, kimi zaman farklı yoğunluklarla yaşadığımız üç günü geride bıraktık. Ümmetin büyük bir lideri kaybetmesinden dolayı çok hüzünlü; adaletsiz ve köleleştirici dünya düzeninin kaynağında bulunan mutlak kötülük karşısında direnen yegane güç olan bir ümmete mensup olduğumuz için ve bu ümmette Heniyye gibi ölüme yürümeye hazır yüzlerce komutanın bulunduğu için gururlu; dünyanın bir tarafında bu ümmetin hala direnen bir topluluğu bulunduğu için de ümitliydik.
Allah sana rahmet eylesin, büyük komutan İsmail Heniyye. İnşallah bizim neslimiz Mursi ve senin gibi adamların yolundan giderek başladığınız işi bitirecekler.
- Yüksek lisans öğrencisi, Medeniyet Üniversitesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı. ↩︎