Değerlendiren: Ebrar ÜNAL1
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.
M. Akif Ersoy
Akıl, günümüze kadar tartışılmış ve anlaşılmaya, açıklanmaya çalışılmıştır. Bilimlerin, inançların, ideolojilerin, düşüncelerin temelinde akıl vardır ve bu sürdürülebilirlik adına önemlidir. Aklın bu denli yüksekte bir konuma sahip olmasının nedeni bilinçli olma faktöründen kaynaklanmaktadır. Akıl demek bilinçli olmanın bir ürünü demektir. Bilinçli bir insan aklını kullanabilme yeteneğine mazhardır. Akıl, bir anlamda da gücü elinde tutanların bulunduğu konuma gelmesine yardım etmekte ve güç akıl üzerinden yönetilmektedir.
Akıl, İslam’ın da önemle üzerinde durduğu bir yetidir. İslam, Kur’an ve Peygamber üzerinden akıl sahibi olanlara aktarılmıştır. Kur’an’da vurgulanan akıl sahibi olup da göremeyenler, görmeyi istemeyenler üzerinden bir akıl sorgulaması yapılmaktadır. İnsanlar, eylemlerini bir amaca yönelik ve bilinçli halde gerçekleştirirler. Nitekim, bilince sahip olmayan/aklını kullanamayan insanlara eylemleri üzerinden bir yaptırım uygulanmamaktadır.
Yazar İbrahim Kalın; aldığı eğitimler, akademik kariyer ve siyasi alanda göstermiş olduğu çeşitlilik nedeniyle okuyucunun farklı perspektiflerden bakabilmesini sağlamaktadır. İslam üzerine eğitimi ve üzerine koyulan emek tasavvur edildiğinde Kalın, bilim dünyasına olan katkısını İslami bir kapı aralamakla sonuçlandırmıştır. Bilimin felsefe, tarih alanları ile İslam’ın ahlak, erdem vb. kodlarını sentezleyerek okuyucuya sunmaktadır. Perde ve Mana kitabında da bu tür bir birleşimden bahsetmek söz konusudur. Ayrıyeten İbrahim Kalın’ın dil mevzusunda dört dil bilmesinden ötürü kitaplarında günlük hayatta kullanılan kelimelerden ziyade duyulmayan/kullanılmayan/tercih edilmeyen kelimeler ile karşılaşmak mümkündür. Kelimelerin cümleler üzerindeki etkisi kitaba bağlılığı arttırmada önem teşkil etmektedir. İçeriği anlamada/kavramada konuya hakim bir bakış için sözlük üzerinden eksikliklerin tamamlanması gerekmektedir. Kitabın içeriği 9 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler sırasıyla şu şekildedir: Modern Bağlam: Aydınlanma Çağı Aklı, Ratıo ve Intellectus, Rasyonalitenin Ontolojik Temelleri, Bağlamı İçinde Akıl ve Düşünce, Kur’an’ın Düşünce Kamusu, Akıl Kalp ve Vicdan, Akıl Varlık ve Evren, Rasyonalite ve Ahlak, Rasyonalite ve Tutarlılık, Sonuç: Akla Geri Dönmek Hala Mümkün Mü?.
Sözlüğe ihtiyaç duyduğumuz bu kitapta ilk olarak hakikat kavramı üzerinden gidilmiş ve hakikatin bir perde edasıyla manayı örttüğü bu kavramın ancak akıl ile açılabilmesinin mümkün olduğu aktarılmıştır. Hakikat, mana, akıl birbirini çevreleyen, iç içe geçen bir bütündür. Hepsi dil üzerinden varlıklarını devam ettirmekte ve birbirlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Akıl, kendini üstün bir statüye sahip olarak görmesini sağlayan bir insan için yeterli derecede kabiliyete erişememiştir. Akıl tek başına bir varlık olabilir ancak ortaya çıkması için başka varlıklara mecburdur. Aynı olay diğer varlıklar için de geçerlidir. Bu şekilde sıralanan ihtiyaçlar listesini yazan bir de varlık üstü bir “Tanrı” vardır. Tanrı kavramını anlamak, açıklamak, Tanrıya inanmak, evrenin oluşunu bilmek vb. doğaüstü olayları kavrayabilmek için aklın varlığına ve aklı kullanabilme özgürlüğüne sahip olmamız gerekmektedir.
Kavramlar bize gerçekliğe ulaşmada yol göstericilerimizdir. Kavramlar üzerinden karşımızdaki insanı tanıyabilir, yargıda bulunabiliriz. Modern çağ ile beraber birçok şeyde modernleşme adına değişiklik yaşanmıştır. Bilimin ilerlemesi, teknoloji, dijitalleşme dinlerin çeşitliliği vb. olgular nedeniyle aklı kullanma ve akla bakış açımızda yenilikler süregelmiştir. Günümüze kadar birçok filozof, sosyolog, araştırmacı vs. gibi bilim insanları akla dair yöntemler geliştirmiştir. Kitabın genel çerçevesinde İslam’ın bakış açısı üzerinden bir anlatım sunulduğundan dolayı buna göre bir yol izlenecektir. İslam ile birlikte insanları cehalet kavramından kurtarmak için bir adım atılmıştır. Nihayetinde bu kurtuluş harbinde kimileri savaşta geri düşmüş, kimileri dostla savaşmayı seçmiş, kimileri cihad uğruna kendilerinden vazgeçmişlerdir. Akıllı bir insanın yapacağı eylemlerden biri de akla uygun davranabilmek, görüleni/olanı reddetmemektir.
Kalın, “Bağlamı İçinde Akıl ve Düşünce” başlığında akıl kelimesinin kökenlerine inmektedir. Bu başlıkta aklın, korumak/muhafaza etmek gibi etimolojik anlamları içinde bulundurduğu aktarılmaktadır. Akıl, bu anlamda değerlendirildiğinde aklımızın bizi birçok eylem, insan, hata, kötülük vb. etkenlerden koruduğu ve yol göstericilik yaptığı anlaşılmaktadır. En büyük yol gösterici ise “Allah’tır”. Yaratıcı konumunda olan ve insanlara karakterini, aklını, akledebilme yeteneğini, sayısız nimetlere ulaşmada sağlık/imkan vb. veren bir varlıktır. Allah, düzen ve kanunlara göre oluşturulmuş evreni kullarının da anlamasını, açıklamasını, sorgulamasını, öğrenmesini istemektedir. Bu sorgulama/öğrenme kısmını ise akıl ile gerçekleştirmesi için Kur’an ve Peygamber aracılığıyla bilgi vermekte ve hakikatin görülmesine önayak olmaktadır.
“Kur’an’ın Düşünce Kamusu” başlığını incelediğimizde düşünmek/tefekkür etmek vurgulanmıştır. Düşüncelerimiz bizi olgunlaştıran, kimliğimizi belirginleştiren/ortaya çıkaran, benliğimizi inşa etme noktasında önemli semboller bütünüdür. Düşüncelerimiz, kelime dağarcığımızla doğru orantılı bir yapıdadır. Öğrenilen, aktarılan, görülen her bilgi ve davranış üzerine bir tefekkür gerçekleştirildiğinde ve bunun üzerine bir eyleme geçildiğinde kendimizi gerçekleştirmek ve geliştirmek adına atılması gereken bir adımdır. Kur’an da insanlara tefekkür etmesini/akletmesini istemekle dünyaya bir amaç uğruna geldiğini, boş yere yaratılmadığını her an hatırlatmaktadır. Bu hatırlatmayı da İbrahim Kalın, çeşitli kavramlar üzerinden kelimelerin gücü ve güzelliği ile okuyucuyu konunun derinliğine sürüklemektedir. Bu kelimelerin birer hazine ve düşünme ve algılamayı birleştiren kavramlar olduğundan söz eder. Hakikatin; hissederek, düşünerek, akıl yürüterek Kur’an üzerinden gerçekleştiğini ve hakikatin bizi sebeplere ulaşmada kolaylık sağladığı aktarılmaktadır. Kalın, akıl ve hakikat birleştiğinde bir aydınlanmanın gerçekleştiğini ve hem dünya hem de ahiret hayatına dair öngörülerde bulunmak için bir avantaja sahip olunduğunu dile getirmektedir. Avantajı elinde bulunduran kesim önce neden/nasıl sorularına cevap bulmaya çalışmaktadır. Bu eylem tasavvur edildiğinde gerçekte hikmet kavramı ile bütünleşmektedir. Hikmet sahibi kişiler önce neden sorusunun sorulması gerektiğini bilmektedirler. Hikmet, bilmek/hüküm vermek ile beraber yürütülmekte ve böylece bilinmeden hüküm verilemeyeceği arz edilmektedir.
İbrahim Kalın, akıl/hakikat kavramlarını ve kullanımlarına dair açıklamaları ele aldıktan sonra “Akıl, Kalp ve Vicdan” başlığında bu kavramlara yönelik bilgiler ortaya koymaktadır. Akıl, kalp, vicdan üçlüsüne baktığımızda soyut bir özelliğe sahip oldukları görülmektedir. Kalp ne kadar bir organ olsa dahi gündelik hayatta yürek olarak tasavvur edilmektedir. Duyularımız, kalbimizi ve vicdanımızı harekete geçiren melekelerdir. Akıl ve kalp çoğu zaman çatışan ve araya vicdanın girmesi ile son bulan bir olaydır. Aklı, kalbi ve vicdanı; kardeşler ve anne üzerinden yorumlamak mümkündür. Akla, rasyonel bir varlık olması ile beraber erkek kardeş/abi, kalbe ise duyularımızın kontrolünü sağlayan bir yapı olması hasebiyle kız kardeş vasfı yüklenebilmektedir. Anne ise hem akıl hem de kalp arasında yıllar boyu tecrübeler kazanmış ve artık belirli bir konuma gelmiş ve kendini kontrol edebilen, yol gösteren rolü gereği vicdan kalıbı ile örtüşmektedir. Bu tasavvura göre anne/kardeşlerin rolleri, düşüncelerinde elbette farklılık görülebilmektedir. Ancak soyut kavramlara karşılık gelen bu üçlemeyi somutlaştırmak için söz konusu örneklendirme kullanılabilir.
İbrahim Kalın, kitapta ayetler üzerinden okuyucuya aklın varlığı ve kullanımına dair telkinde bulunmaya çalışmaktadır. Ayetler bize insanların birbirine zulmettiği ve aklını yanlış yerlerde kullandığını göstermektedir. Bu yanlış kullanım yaratıcı eksenli bir durum değil tamamen insanların kendilerini hakikate kör, sağır, dilsiz kaldığı bir ortam yaratması sebebiyle oluşmaktadır. Bu yetilerini kullanmayan bir insan için duyuları da işlevini yitirmekte ve kalbine zarar vermektedir. Kalbin kararması ifadesi ile birlikte her şeye duyarsız kalan ve netliğin olmadığı bir zihin dünyası ile baş başa kalan insanlar için her şey bulanıklaşır. İslam’da bulanıklığa yer yoktur. Netlik vardır; bu netliğe de hakikat denir. Hakikate ulaşmak, inanmak ile gerçekleşmektedir. İnanmak isteyenlere kapılar açık ve belirgindir. Nihayetinde kapıları görmek/açabilmek insanların elindedir.
Ayetin kelime anlamının işaret olduğunu ifade eden Kalın, ayetin anlamı ile doğru orantılı bir şekilde insanlara işaretler sunduğunu göstermek için kitabında birçok ayete yer vermektedir. İşaretler bize aklımızın olduğunu, özgür birer insan ve amaç uğruna yaratılmış olduğumuzu göstermektedir. İşaretleri görebilmek ve hakikate ulaşmak kendi ellerimizdedir. Her şeyin bir anlama sahip olduğu ve akıl ile kavranılabildiği sadece Kur’an’a iman edenler tarafından değil rasyonel düşünce mekanizmalarını benimseyen kişiler tarafından da kabul görülmektedir. Bu rasyonalite ile beraber İslam üzerinden bir yorum yapıldığında ona inanmayan ve reddeden bir kesimden de söz etmek mümkündür. Her insan kendi yaptığı ameller üzerinden hesap verecek ve bir kazanım elde edecek/bedel ödeyecektir. İslam kartları açık oynayan ve gidilecek yolu, nasıl gidilmesi gerektiğini, kullanılması gereken araçları, yolun sonunda ne olacağını net bir şekilde ifade etmektedir. Bu netliği de akıl, kalp, hakikat üzerinden anlatan İbrahim Kalın’ın “Perde ve Mana” kitabı; İslam ahlakı, medeniyeti kavramlarının insanlar üzerinde bir düşünce üretmesi ve harekete geçirmesi adına önem arz etmektedir. Kitap akıl üzerine bir tahlilde bulunmada aracı bir rol oynamakta ve yol göstermektedir.
Künye:
Kalın, İbrahim (2023). Perde ve Mana: Akıl Üzerine Bir Tahlil. İstanbul: İnsan Yayınları.
- İDM Kademe Mezunu, Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, İletişim:
unalebrar5@gmail.com ↩︎