Busenur YÜCEL*
Halit Refiğ’in senaristliğini ve yönetmenliğini yapmış olduğu 1969 yapımı bir dram filmi olan Bir Türk’e Gönül Verdim, bir Alman olan Eva’nın, çocuğu Zafer’in babası olan İsmail’i bulmak için Kayseri’ye gelmesi ile gelişmektedir. Film, Eva’nın Kayseri’de neler yaşadığını işler gibi görünse de dönem Türkiye’sine ışık tutmaktadır. Türk kültürünün, yabancıya karşı olan zihniyetin ve tutumun, kadın anlayışının, misafirperverlik anlayışının ve patriarkal aile yapısının vurgulandığı film, ana karakterler üzerinden ilerlemektedir.
İsmail’in (Zafer’in babası) kendisini ve oğullarını kabul etmeyeceğini, aslında evli ve bir kızı olduğunu anlayan Eva’nın yolu şehir merkezinden kırsal kesime, Mustafa’nın ailesinin evine düşer. Bu durum Eva için bir kırılma noktasıdır zira Türk kültürü ve İslam dini ile yakından karşılaşmaya başlayacaktır. Bu sahnelerde Eva’nın bir yabancı kimliğiyle kırsal kesimin zorluklarına, Türk kültürüne ve İslam dinine hiç yabancılık çekmeden direkt olarak adapte olması, beklentiyi karşılamamış olsa da yaşamının düzene girdiğini görmekteyiz. Eva’nın hayatı düzele dursun İsmail’in hayatı da tepetaklak olmaya başlamıştır. Zehra kaçmış, İsmail kendini alkole vermiş bir yandan da Eva’nın Mustafa’nın yanında mutlu olması canını sıkmıştır. Eva’nın Müslüman olmaya karar vermesi ve köye su gelmesi için bankanın kredi vermeyi kabul etmesi eş zamanlı olduğundan, köylüler bunu Eva’nın Müslüman olmasına yormuşlar ve artık ona ‘’Havva’’ adını vermişlerdir. İbrahimi dinlere göre Hz. Havva yaratılan ilk kadındır ve bütün insanlık onun soyundan gelmektedir. Dolayısıyla Havva ismi kutsallık barındırmaktadır. Eva’ya, Havva adının verilmesi de artık ona yabancı gözüyle bakılmadığını, bir saygı atfedildiği anlamı taşımaktadır. Filmin en başında Mevlana’nın Mesnevi’sinden alıntılanan ‘’O köyden bir kâfir karısı, Mustafa Aleyhisselam’ı sınamak için koşa koşa eşeğiyle beraber yanına geldi. Kucağında da iki aylık bir çocuk vardı. Çocuk, Peygambere Tanrı sana selam söyledi Ya Resulallah sana geldik işte dedi’’ ve Yunus Emre’nin ‘’Erenler kapısı mürüvvet kapısı sıdk ile gelenler mahrum dönülmez.’’ sözleri de tam da bu durumu ifade etmektedir. Dolayısıyla filmde asıl anlatılan hikâye Eva’nın İsmail’i bulmak için Kayseri’ye gelmesi değil, köye bir imtihan olarak gelmesidir. Köylü Eva’yı her ne kadar benimsemese dahi onu bir Tanrı misafiri olarak el üstünde tuttuğundan köye su gelmiştir.
Self Oryantalizm Bağlamında Film
Oryantalizm, söylemler üzerinden ortaya çıkmış Batılı bir gözle Doğu’yu ele almaktır. Dünyanın üç boyutlu yuvarlağımsı bir forma sahip olduğunu göz önünde bulundurursak Doğu ile Batı aslında yoktur; bu ikilik, tasavvur edilmiş bir ayrıştırmadır. Oryantalizm kendini söylemler üzerinden inşa etmiştir. Ancak söylemler doğruluğu ya da yanlışlığı ispat edilmemiş, kim tarafından ifade edildiği bilinmeyen sözlerdir. Batı, kendini meşrulaştırmak amacıyla Doğu üzerinden oryantalist söylemler üretmiştir. Doğu’da medeniyet ve adalet yoktur, Doğu despotik bir yerdir, Doğu’da bilim ve mantık yoktur, Doğu geri kalmıştır gibi pek çok oryantalist söylem mevcuttur. Self oryantalizm ise bir Doğulunun, Batı gözünden kendini görmesini ifade eden bir kavramsallaştırmadır. Batı’yı Doğu’dan daha gelişmiş, daha medeni, daha zeki olarak görür ve bir çeşit aşağılık kompleksi duyumsamaya başlar.
Bir Türk’e Gönül Verdim filminde de oryantalist ve self oryantalist söylemlere çokça yer verilmiş kıyafetler, oyunlar, oyuncaklar üzerinden yansıtılmıştır. Örnek verecek olursak Zafer’in elinde sürekli olarak gördüğümüz bir roket oyuncağı vardır. Bu oyuncak Alman marşları çalabiliyor ve kendi kendine gidebiliyordur ancak diğer çocuklar eşekle oynamakta ve ip atlamaktadırlar. Buradaki mesaj ‘’Biz (Doğulular) elimizdekilerle yetiniyoruz ancak Batı üretkendir, zengindir, gelişmiştir.’’ şeklindedir. Bu mesaj kıyafetler ve konuşma tarzı üzerinden de verilmiştir. Emine’nin (İsmail’in eşi) kıyafetlerine ve konuşmalarına baktığımızda ağız kullandığını ve geleneksel giyindiğini görmekteyiz. Başında yazma, eteğinin altında tayt vardır. Oysa Eva’yı Müslüman olana kadar hep şık, bakımlı, özenli giyinmiş, kibar bir üslup kullanırken görmekteyiz.
Batılı sinema anlayışına karşı “Ulusal Sinema” fikrini savunan Halit Refiğ filmlerinin bu tarz oryantalist ve self oryantalist unsurlar barındırması dönem Türkiye’sinde de self oryantalizme bağlı aşağılık kompleksi oluştuğunu bize yansıtmaktadır. Unutmamak gerekir ki günümüzde de hâlâ pek çok dizi ve filmde karşılaştığımız oryantalist unsurlar, biz farkında olmadan kendini devam ettirecektir…
*Bu metin İlmi Düşünce Mektebi’nde Abdullah Kasay’ın yürütücüğünde gerçekleşen “Sinema Üzerinden Türkiye Okuması” Okuma Grubu kapsamında kaleme alınmıştır.
* Lisans öğrencisi, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, 1310BUCEL@gmail.com