TÜRK ŞİİRİNDE DELİLİK

Anasayfa » Fikriyat » TÜRK ŞİİRİNDE DELİLİK
TÜRK ŞİİRİNDE DELİLİK

TÜRK ŞİİRİNDE DELİLİK

TÜRK ŞİİRİNDE DELİLİK[1]

Şeyma ATEŞ[2]

Şiir, bir kelimeye binlerce anlam yüklemektir. Her çağda kelimelerin anlamları insanlara göre değişerek dilin kapsamı genişlemiştir. Türk şiiri de bugüne değin kelimelere binlerce anlam yükleyerek dilin kapsamının genişlemesine katkıda bulunmuştur.

Limanda bilinen gemiler oysa açıklardadır

Kullanırız bir sözü ama hangi anlamda?

Behçet Necatigil, Açık

Delilik kavramı da dilimizde binlerce anlama bürünmüş kelimelerden biridir. İlk olarak bu anlamlardan birkaç tanesine değinerek başlayalım. Eminim hepimizin aklına farklı çağrışımlar gelmiştir. Bazılarımızın aklına çocukluğumuzdaki mahallenin garip görünümlü üyesi gelirken bazılarımızın aklına gözü pek, korkusuz kişiler gelmiştir. Bu iki çağrışımın ortak paydası görünürde toplum tarafından aykırı bulunmalarıdır. Çünkü toplum kendisinden olmayanı etiketleme eğilimindedir. Çoğu kültürde bu böyle olmuştur. Etiketlemeden hemen kötü bir anlam çıkarmayalım. Delilik kültürel bağlamda geniş bir anlamda kendine yer edinirken kimi zaman “deli gibi sevmek” gibi güzellemelere dönüşürken kimi zaman “deli kızın çeyizi” gibi anlamlarda yer edinmiştir. Kültürü deyimler aracılığıyla incelediğimizde bu konuda daha pek çok deyime yer verebiliriz. Anlayacağımız şudur ki, bizim kültürümüzde deli olarak nitelendirilen kişiler bazı durumlarda yüceltilip bilge kişi olarak görülürken bazen de garip, çılgın, meczup olarak görülmüştür. Delilik tipi geçmişten bugüne çokça tiplemelerle karşımıza çıkmaktadır. Şimdi geçmişten bugüne bir yolculuğa çıkarak bu süreci yakından inceleyelim.

Yolculuğumuzun ilk durağında en başa dönelim. Türk şiiri kavramı ilk dönemlerinde coşkunun dışa vurumudur diyebiliriz. Milletimizin karakteristik özellikleri devrin özellikleriyle bütünleştiğinde edebiyatın da bundan payını alacağı aşikardır. İlk dönem edebiyatımızda genellikle sözlü edebiyat ön planda olsa da şiir olarak adlandırabileceğimiz koşukları biraz inceleyelim. Genellikle halkın toplandığı törenlerde söylenen koşuklarda genel temanın yiğitlik, kahramanlık, alplik olduğunu görebiliriz. Bu noktada “delikanlılık” anlamının ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Dönemin şiirlerini incelerken din ve inanışın etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Yaygın bir inanış olan Şamanizm de delilik kavramıyla iç içedir. Şaman ve alp tiplerinin ortak noktası olan delilik kavramı, ikisinde de farklı anlamlardadır. Şaman tiplemesindeki kişi halk tarafından anormal hareketler yapıp dış görünüş olarak da anormal bir görünüm sergilediği için deli olarak nitelendirilirken alp tiplemesindeki kişi cesur, korkusuz ve gözü kara olarak nitelendirilmektedir. Tüm bunlardan yola çıkarak çok eski zamanlardan bu yana deliliğin şiirimizle bağının olduğunu, korkusuz ve garip anlamlarıyla karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. 

Yazımızın en çok içli dışı olacağı İslamiyet’in etkisinde gelişen Türk şiirine geldiğimizde delilik kavramının oldukça geniş bir yelpazede olduğunu göreceğiz. Halk şiirinde sevdanın delirttiği kişilere aşık denilmektedir. Sevdanın kişiyi delirtmesi nasıl mümkün olur? Bu sorunun cevabını eski tıp inanışının vermesi en doğrusu olacaktır. İnsanın vücudunda dört sıvı vardır: safra, dem, balgam ve sevda. Vücutta sevda sıvısının diğerlerine galip gelmesinden dolayı oluşan delilik hali melankoliye yol açar (Akdemir, 2008). Bu, beşeri delilik halidir. Bir diğer delilik hali ise özlemden ve “ikilik”ten kaynaklı bir ilahi aşk deliliğidir. Burada bahsedilen ikilik, akıl ve aşktır. Yaratılış ikiliğe, ikilik ise deliliğe sebep olmuştur. Ruhlar aleminde aşkla tanışan insana akıl yerleşince insanın elest meclisinden dünyaya düşme süreci başlar. Asli vatanından ayrılan insan vuslatı unutarak Allah’tan uzağa düşen ruhunun sancısını çekmeye başlar. Bu ikilik hali aklın yetersizliğinin anlaşılmasıyla yeniden birlik haline dönerek özüne ulaşır. Yani aşk, aklı aşmaktır. Aşkın akla üstünlüğü kişi tarafından kabullenilerek öze ulaşma süreci tamamlanır. 

Hevâ-yı aşk ile Mecnûn kenâr-ı maksada erdi 

Uyup akla Felâtûn gark-ı bahr-ı hayret olmışdur

(Mecnûn, aşk arzusuyla maksadının sahiline ulaştı; 

fakat Eflâtûn, akla uyarak hayret denizinde boğuldu.)

Fehîm

‘Aşka yâr ol ‘akl ile germ-ihtilât olma gönül

 Âşinâ bîgâne vü bîgâne olmaz âşinâ

(Ey gönül aşkla dost ol akılla mesafeli

Tanıdık yabancı yabancı tanıdık olmaz)

Fehîm-i Kadim

Tasavvuf edebiyatının temelini oluşturan bu düşünceye şimdi bir de Platon’un penceresinden bakalım. Platon’a göre de ruh daha önceleri idealar aleminde yaşarken bedene hapsolarak gölgeler alemiyle cezalandırılır. Beden zindanından kurtularak geldiği yere, kaynağa dönmek isteyen ruh, tutkularının esiri olmaktan korkar. Tutku hastalığının tersi olan bu delilik bilgece bir deliliktir. Gördüğümüz gibi tasavvuf edebiyatının felsefeyle bu noktada yakın bir ilişkisi vardır.

Yukarıda beşeri ve ilahi olarak ikiye ayırdığımız delilik beşeri aşkın ilahi aşka dönüşmesi şeklinde birleşebilmektedir. Akıllı deliler dediğimiz bu sınıfın yıllardır dillere pelesenk olmuş halk hikayelerindeki karakterler olduğunu görürüz. Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha gibi karakterler üzerinden anlatılagelen Ukalau’lMecanin sınıfı diğerlerinden kendi istekleriyle iradelerini devre dışı bırakmaları noktasında ayrılmaktadır (Baykan,2017). İnsanın kendi iradesiyle kendini bir başkasının insafına bırakması zaten başlı başına bir deliliktir diyebiliriz. Toplum tarafından etiketlenmeyi göze alarak kendini aşk ateşinin içine atan bu kişiler kınanmayı göze almaları bakımından da diğerlerinden ayrılmaktadır. Buraya geldiğimizde şu soruyu sormak istiyorum. Hangi insan toplum tarafından kınanmayı isteyebilir? Klasik şiirdeki aşık tipinin deli ve veli ilişkisi içinde olduğunu buradan çıkarabiliriz. Kınanmayı göze alarak bilge ve yüce bir kişiye dönüşmek amaçlandığında deliliğin olumsuz bir yanının olmadığını görürüz. Özetle tasavvuf edebiyatında mutlak amaca ulaşabilmek için kişi yürümek zorunda olduğu bir yola çıkar. Bu yol dünyaya düştüğü anda başlayıp vuslata erdiğinde sona erecektir. 

Ben yürürüm yane yane

Aşk boyadı beni kane

Ne akilem ne divane

Gel gör beni aşk n’eyledi

Yunus Emre

Yolumuza Osmanlı dönemi şiiriyle devam edelim. Bildiğimiz gibi klasik şiirin konusu aşktır, şair ise aşıktır. Divan şiirine göre aşık divanedir. 

Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var

Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var.

(Bende Mecnun’dan daha çok âşıklık yeteneği vardır. 

Sevgide, sadakat gösteren âşık benim, Mecnun’un ancak adı var.)

Fuzuli 

Bu bağlamda divan şiirine göre delilik bir hastalık, şair ise ilaç bekleyen bir hastadır. Bu hastalığın tedavisi ise sevgilinin dudağında bulunan şerbettedir. Sevgili tarafından ümit görmeyen aşığın deliliği giderek artmaya başlar. Eski çağlarda delilerin tedavi edilmek için zincire vurulduğu gibi şair de sevgilinin saç teline bağlanmış bir delidir. Zincire vurulan delinin hareket ettiğinde bağlı olmasını hatırlayıp ağlaması gibi şair de melankolik bir hale bürünür. Kara sevdayla aynı anlama gelen melankoli aşığın geneldeki ruh hali olan hüzünle de yakından ilişkilidir. 

N’ola ağlarsa Fuzûlî ravza-i kûyun anıp 

Lâ-cerem giryân olur kılgaç vatan yâdın garîb

(Fuzûlî senin diyarının cennetini anıp ağlarsa buna şaşılmaz. 

Elbette ki gurbete düşen, vatanını hatırlayınca ağlar.)

Fuzûlî 

Yine bin hasretle bend oldum saçın sevdâsına

Boynuma zencîr atıp düşdüm cünûn sahrâsına

Osman Nevres

Klasik şiirde aşığın diğer tiplerini incelersek meczup, kalender tiplerinin görüldüğünü söyleyebiliriz. Meczup kelime kökeni bakımından Allah tarafından yanına çekilen kişi anlamına gelirken kalenderlik kişinin pervasız olmasıyla ilişkilidir. Herkesin kolayca söyleyemeyeceği korkusuzca söyleyen kişi de deli olarak görülmüştür.

Ne Süleymâna esirüz ne Selîmün kulıyuz

Kimse bilmez bizi bir Şâh-ı kerîmün kulıyuz

Hayretî

Türk edebiyatı yolculuğumuzun son noktası olan yeni Türk edebiyatında duralım. Burada “gerçeküstücülük” diye bir kavramla karşı karşıya kalmaktayız (Bakır, 2021). Aklın etkisinden uzaklaşmaya fırsat verildiği için delilik bu dönemde de olumlu bir anlam kazanmıştır. Şiirde serbest çağrışım tekniğiyle geleneksellikten sıyrılan yeni şiir içe dönük bireyin travmalarına yoğunlaşır. Travmalarla bilinçdışı kavramını bağdaştıran şiirde delilik önceki dönemlerdeki anlamından sıyrılmıştır. 

Sokakta giderken, kendi kendime

Gülümsediğimin farkına vardığım zaman

Beni deli zannedeceklerini düşünüp

Gülümsüyorum.

Orhan Veli Kanık

Yazının sonlarına yaklaşırken delilik kavramından yeterince bahsettiğimizi düşünerek biraz da akıl kavramına odaklanmak istiyorum. Bir kavramın yalnızca kendisinden bahsetmek tek gözle bakmak gibidir. Her şeyin zıddıyla var olduğunu biliyoruz. Bu nedenle her iki gözümüzü de kullanmamız açısından akıl kavramı önemli. Akıl, düşünme yetimizin ta kendisidir. Her şeyin ortaya çıkması bir düşünceyle başlar. Bir düşünceyi anlatmanın en iyi yolu ise tam tersini anlatmaktan geçer. Bahsettiğimiz delilik her ne kadar yalnızca akıl eksikliği/yokluğundan kaynaklı olmasa bile tüm bu delilik tanımlarında aklın önemini göz ardı edemeyiz. Tüm bunları özetleyecek olursak deliliğin yaptığımız tanımlar haricinde bir denge bozulması olduğunu söyleyebiliriz. Her ne şekilde olursa olsun başkaları tarafından anormal olarak görülen deliler grubunu biraz olsun anlayabildiğimizi varsayarak aşkın bir anormallik olduğu genellemesini de yapabiliriz. Yani aşık, anormal olmayı göze alabilen kişidir. Melamet hırkasını kendi elleriyle giyebilen kişidir. 

Dünyaya geliş amacının aşk olduğunu bilerek kendisini bu yola esir eden aşıklara bize öğrettikleri için teşekkür ederek konuyu kapatalım. Bu noktada sözlerime Yenişehirli Avni Bey’in şu beytiyle son vermek istiyorum:

Sanman taleb-i devlet ü cah etmeğe geldik

Biz âleme bir yâr için ah etmeğe geldik

(Bizim makam, mevki elde etmeye geldiğimizi sanmayın

Biz bu dünyaya bir yâr için âh etmeye geldik.)

Yenişehirli Avni

KAYNAKÇA

Akdemir, A. (2008). Klasik Türk edebiyatında delilik kavramı. [Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. Fırat Üniversitesi.

Bakır, S. (2021). Garip ve İkinci Yeni Şiirinin Kaynakları. Dede Korkut Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 10/25, s. 1-33. http://dx.doi.org/10.25068/dedekorkut423 

Baykan, M. C. (2017). Yenişehirli Avnî’nin Mir’ât-ı Cünûn’u Bağlamında Delilik Kavramı.


[1] Bu metin İDM bünyesinde ve Ömer Korkmaz’ın yürütücülüğünde gerçekleşen “Şiir Üzerinden Türkiye Okuması” programı kapsamında kaleme alınmıştır.

[2] Lisans öğrencisi, Selçuk Üniversitesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık

İlgili Makaleler

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Kategoriler

Etiketler

Copyright © 2024 İDM - İlmi Düşünce Mektebi