Bir Muharrem ayı daha geldi. Muharrem hicri takvimin ilk ayı olması yönüyle yeni bir yılı çağrıştırsa da esasen Muharrem demek Kerbelâ demek, Kerbelâ demek Muharrem. Sevgili Peygamberimizin (sav) biricik torunu Hz. Hüseyin ve beraberindeki 72 canın 10 Muharrem (Âşûra) 61 / 10 Ekim 680’de hunharca, vahşice katledilmelerinin yıl dönümü. Bu vesileyle Yâd-ı Kerbelâ ederek başta şehitlerin serveri seyyidu’ş-şuhedâ Hz. Hüseyin olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anmak isterim. Rabbim hepsine rahmetiyle muamelede bulunsun.
Bugün mâh-ı Muharrem’dir muhibb-i hânedân ağlar / Bugün eyyâm-ı matemdir âb-ı revân ağlar diye başlıyordu Alvarlı Efe Hazretlerinin meşhur mersiyesi.
Evet, bugün hüzünlüyüz ehl-i beyt muhibleri olarak, sadece 1300 küsür yıl önce olan bu elim hâdiseyi hatırladığımız için değil elbette, hüzünlüyüz çünkü İslam dünyasında maalesef her gün Kerbelâlar yaşanmaya devam ediyor. O kutlu Nebi’nin ümmeti on yıllardır, birbirinin kanını akıtmakla meşgul. Yani anlayacağınız biz Müslümanlara her gün Kerbelâ!
Sevgili Okur!
Kerbelâ’yı nasıl anlamak lazım, bununla ilgili birkaç cümle etmek isterim. Bugün baktığımızda Kerbelâ ile ilgili Şii-Caferi Müslümanların ve Alevi Müslümanların bu acıyla ilgili geliştirdikleri yüzyılları aşan bir matem gelenekleri var. Şiiler on gün boyunca hatta Kum, Necef ve Meşhed gibi dini ritüellerin belirgin olduğu kutsal şehirlerde 40 gün boyunca yas tutarlar, özellikle ilk on günde çok yoğun programlar olur. Alevi yurttaşlarımız keza 10 veya 12 gün boyunca oruç tutarak yaslarını tutarlar. Tabii bu durum Kerbelâ’nın yasını sadece Şii ve Alevi Müslümanlar tutuyormuş ve bu onlara özgü bir anlayışmış gibi algılamalara neden oluyor. Hâlbuki bu acı hepimizin, tüm Müslümanların ortak acısı. Zira Kerbelâ olayındaki taraflar ne Şiidir ne de Sünni. Hz. Hüseyin bir Şii değildi, bu olayın müsebbibi mel’ûn Yezid de Sünni değildi. Zira Sünnilik ve Şiilik gibi mezhebi farklılıklar sonradan ortaya çıkmış olgulardır. Tabii Kerbelâ olayından sonra bir ayrışmanın yaşandığı ve bunun çok sonra mezhebi bir farklılık olarak kendini gösterdiği söylenebilir. Aslında Kerbelâ’nın acısını ve yasını tüm Müslümanlar tutmuşlardır, ancak asırlar sonra Şiilik ortaya çıkıp 1000’li yıllara doğru Kerbelâ yasını siyasi bir enstrüman gibi kullanmaya başlayınca sünni anlayışta bu tutuma karşı tepkisel bir yaklaşım ortaya çıkmıştır.
Peki, biz nasıl anlamalıyız Kerbelâ’yı?!
Bir bakış açısına göre, 13-14 asır önce geçmişte yaşanan böyle bir trajedinin ve travmanın günümüze transfer edilmesine gerek yoktur. Zira bu acılar, Müslümanlar arasındaki ayrılığı körüklemektedir. Bizce bu çok doğru bir bakış açısı değildir. Niye mi? Çünkü bu acı ve matem siz anmasanız bile Şii ve Alevi Müslümanlarca hatırlanmaya devam ediyor. Siz sahneden çekildiğiniz için de sanki Sünniler bu meselenin tarafıymış gibi bir algı oluşuyor.
Benim önerim ise şu, gelin Kerbelâ’yı doğru anlayalım. Yukarıda da ifade ettiğim üzere bu elim hadise yaşandığında daha ortada Sünni-Şii yoktur, bu mezhepler oluşmamıştır. Dolayısıyla Kerbelâ trajedisi tüm Müslümanların ortak acısı ve yasıdır. Sadece Şii Müslümanın değil, Alevi Müslümanın değil, tüm Müslümanlarındır bu acı. Bu yasın tutulması, Müslümanlar arasında bir daha böylesi insanlığa aykırı vahşet olaylarının yaşanmaması açısından hatırlatıcı olacaktır. Zira zayıf bir belleğe sahip insanoğlu yapıp ettiklerini unutmasın diye Kerbelâ ve benzeri olayların hatırlanması, yâd edilmesi faydalı olacaktır.
Bu vesileyle bir kere daha Hz. Hüseyin (r.a.) efendimizi rahmetle ve minnetle anıyorum. Rasulullah (sav) efendimizin Hz. Hüseyin’le ilgili söylemiş olduğu şu hadis-i şerifle sözlerimi noktalayayım: “Hüseyin benden, ben Hüseyin’denim. Allah, Hüseyn’i seveni sever. Hüseyin torunlardan (esbat) bir torundur..” (Tirmizi Hasen Hadis).
[1] Prof. Dr. , Necmettin Erbakan Üniversitesi, İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.