BOZKIR FİLMİ BAĞLAMINDA NOSTALJİ

Anasayfa » Fikriyat » BOZKIR FİLMİ BAĞLAMINDA NOSTALJİ

BOZKIR FİLMİ BAĞLAMINDA NOSTALJİ

Mustafa AYDIN*

Birçok ödül alan film, arazisi üzerine Bozkır Barajı yapılan Dedemli Kasabasındaki bir yaşlı erkeğin köyü terk etmek istememesi üzerine kurulmuştur. Oğulları artık onun da herkes gibi köyü terk etmesi gerektiğini, köy için inşa edilen yeni mekâna gitmesi gerektiğini ikna etmeye çalışmaktadırlar. İşlenen temaya göre yaşlı kişi nostaljik duygular içindedir, kendini köye bağlayan pek çok neden vardır, ama bunların içinde en önemlisi çok sevdiği ölmüş eşinin mezarının burada olmasıdır. O da nihayetinde orada ölmek ve yanına gömülmek istemektedir. Babalarını ikna edemeyen çocuklar, annelerinin mezarını da taşıyabileceklerini söylerler ama yaşlı bununla da ikna olmaz, çünkü hatıraların bir bağlamı vardır; yer, zaman ve diğer unsurlarla ilişkilidir, o ortamdan koparılamazlar. Sözün kısası bu özel ortam taşınamaz.  

Şüphesiz işin teknik tarafı benim alanım dışında bir konudur. Ama filmin diğer pek çokları gibi başarılı sayılabileceğini düşünüyorum. Burada benim asıl yapmak istediğim şey, filmin teknik ve hatta sanatsal başarıları değil, işlediği konunun analizidir. Umarım benzerleri için de açıklayıcı bir model teşkil eder ve genelleme sorununun çözümüne katkıda bulunur.

Film tipik bir nostalji konusu işlemekte ve genel olarak sorunla ilgili bildiklerimizi, okuduklarımızı teyit etmektedir. Sosyal bilimcilerin nostalji ile ilgili düşünceleri şöyle özetlenebilir: Modernleşme kuramının duayenlerinden olan Peter Berger’in söyleyişiyle modern gelişme süreci, insanları yerlerinden yurtlarından etmekte, evsiz hale gelmektedirler. Sabit adresler kaybolmakta, sonuç olarak eski değer yüklü gerçek dünyaları yıkılmakta, geriye, hayaller, hatıralar, artık bir daha gerçekleşmeyecek özlemler kalmaktadır. Üstelik bu kaçınılmaz bir süreçtir, toplumların bir tür kaderidir. Sanayi devriminden bu tarafa, Batının ve onun yolundan giden toplumların yaklaşık son iki yüzyıllık tarihsel gelişiminden çıkarılabilecek paradigma “demografik unsurların akışının kaçınılmaz olarak kırlardan kentlere doğru olduğudur”.

Yalnız yukarıda da belirttiğim gibi benim asıl üzerinde durmak istediğim nokta modernitenin toplumları dönüştürmesi ve bunun kırdan kente olması değildir. Hiçbir şey mutlak değildir ama bu tez olup bitenlerin önemli bir kısmını da açıklar gözükmektedir. Şüphesiz bu akış sürecinin tersi de tartışılabilir ve kentten kırlara akışın şart ve imkanları da oluşabilir. Ama şimdilik benim konum bu da değildir. Bu kırdan kente taşınmada geride kalan duygulardır, nostaljidir. Alternatifin kendisi söz konusu edilmediğine göre kentten kırlara kaçmayı düşünebilecek insanların duygularının ne olabileceği de şüphesiz en azından şimdilik anlamsız kalır. Yani burada üzerinde durduğumuz nostalji her türlü yer değiştirmelerde geride kalana özlem değil, tabir caizse kültürel projeksiyon sistemi daha dar olduğu var sayılan kırsal kesim insanının geride bıraktıklarına duyduğu özlemdir. Yani konu modern kültüre eklemlenmiş kırsal, geleneksel toplulukların duygularıdır ki toplumbilim literatüründe nostalji buna denmektedir.

Konunun iyi anlatılabilmesi için cevaplanması gerekli bazı sorular vardır. Nostalji nedir, bu, kabaca geçmişe bir özlem ise insanlar gerçekten geçmişi özlüyorlar mı, yoksa özlüyormuş gibi mi yapıyorlar. Nostaljileri sahici ise niçin eski ve yeni arasındaki mesafeyi kapatmaya arayı kapatmaya değil, gittikçe açmaya çalışıyorlar. Nostalji toplum geneli için ne anlam ifade eder. Yoksa bu bir azınlığa ait bir duygu mudur? Vb.

X

Nostalji, “günümüzün modern kültür bağlamında ortaya çıkan bir duygu, geçmişe duyulan özlem” olarak tanımlanmaktadır. Değişimin kendisi yansız bir olguysa da sonuçları her zaman müspet olmayabilir. Yani ortaya çıkan sonuç insanlar tarafından olumlu ya da olumsuz bulunabilir. Esasen sıradan bir değişim bile insanlar üzerinde farklı duygular uyandırabilir. Mesela teknolojik gelişmeler ve buna bağlı yenilikler bir kısmında umut ve heyecan uyandırırken bazılarında kaygılar doğurabilir. Geçmişi oldukça yerinden eden modern kültüre bağlı gelişmeler pek çok insanda bir burukluk yaratmaktadır. Değişimi, her şey değişmelidir diyenler bile her halükârda sevinçle karşılamazlar. Bu memnuniyetsizliği sınıf ve statü bile ortadan kaldıramaz hem yukarıda hem de aşağıdakileri kapsar.  Yukarıdakiler ayrıcalıklarının bitivermesinden lüks konaklarını kaybetmekten korktukları için, aşağıda toprak damlı evden başka bir şeyi olmayan birileri ise bunu da kaybetme endişesini taşıdığı için değişime karşıdırlar. Şüphesiz bunlara ellerindekini kaybettiklerinde duyacakları özlem farklı olabilir. Eski evini ve arsasını kentsel dönüşüme verip bunun yerine lüks daireler alan birisi bununla rahat tatmin olabilmektedir. Arabasını her oturumda öven birisi sattıktan sonra onda pek çok kusur bulduğuna şahit olmuşumdur. Böylesi karmaşık duyguların yaşandığı bir ortamda nostaljiyi nereye yerleştirebiliriz.

Benim bu tereddüdüme karşılık nostaljinin genel olarak geriye dönme arzusu değil, geçmişe duyulan bir özlem ve bunun en önemli nedeninin de modern kültürün oluşturduğu hoşnutsuzluklar ve gerilimler olduğu ileri sürülmektedir ve bu durum dünyanın pek çok yerinde görülmektedir. O zaman buna göre nostalji modern kültür sebebiyle ortaya çıkan sosyal/psikolojik bir tatminsizlik duygusudur, fiili bir gerçeklik değil.  P. Berger’nin deyişini çıkış noktamız yaparsak nostalji modern kültürün insanı evsiz bırakmasına karşılık hayali bir ev arayışıdır. Ne var ki burada tabir caizse bir samimiyetsizlik var çünkü hiçbir tavır bunu desteklemeye yönelik değil.

Nostaljinin “bireysel” ve “toplumsal” iki tipinin olduğu söylenebilir. Bireysel nostalji, kişinin kendi geçmişini özlemesidir. Şüphesiz herkesin daha genç ve güçlü, daha kaygısız ve daha bir yaşama sevinciyle dolu olduğu veya öyle olduğuna inandığı bir dönemi vardır. Geçmişte kalan bu dönem özlemle anılır. “Hey gidi günler” bu özlemi anlatmak için sıkça kullanılan deyimlerden birisidir. Nostaljinin bir diğer biçimi ise kültüreldir. Yani bütün bir yaşam biçimine, bir değer sistemine, kaybolmuş bir uygarlığa duyulan özlemdir. Bu ifade daha çok nostaljik durumun yaygınlaşmasını anlatıyor. Bu bağlamda sanayi ürünlerine karşılık elle yapılanların önemsenmesi tipik bir örnektir. Tabi bunda da ciddi bir sınırlılık vardır.

Batı ülkelerinde nostalji popüler kültür düzeyine inmiş durumdadır. Geçmişi tahrip eden sanayi olgusu nostaljik duyguları da istismar etmektedir. Öyle ki nostaljinin de sanayisi kurulmuştur. Geçmişi andıran, onu taklit eden birçok fabrikasyon eşya yapılmaktadır. Eski modellere göre yapılan arabalar, en pahalı arabalar durumundadır. Bu bağlamda nostaljinin en belirgin biçimi bizzat eski eserlerin alınması, korunmasıdır. Pek çok ülkede evler, konaklar, bazen bir mahalle bütün olarak korunmaktadır. Antika dükkânları günümüzde büyük kazanç sağlamaktadır. Eski mobilyalar, halılar satarak bunu uzmanlık haline getirenler vardır. Pek çok insan nostaljik duygularını (pul, araba, vb.) koleksiyonlarıyla gidermeye çalışmaktadır.

Türkiye de nostaljik gelişmelerin dışında değildir. Pek çok insan, farklı konularda nostaljik davranışlar sergilemektedir. Mesela “ah o eski bayramlar, ne güzeldi” hayıflanması sıkça yaşanan bir örnektir. Yine o eski dostluklar şarkılara konu olmuştur: “Eski dostlar”. Pek çok şeyin modernleşmeye kurban edilmesi haklı olarak bazı insanlarda rahatsızlık doğurmaktadır.

Nostalji ile ilgili önemli sorunlardan ve yöneltilen eleştirilerden birisi, nostaljinin bir fantezi olduğu, modernleşmeye karşı samimi bir tepki olmadığıdır. Gerçekten, eskiden yana olanlar kısmen bile olsa onu yaşamayı istememekte, hayatlarına katmayı düşünmemektedirler. Bununla birlikte bizzat hayata katılarak yürütülen bir nostalji de olabilir. Şark odası, eski müzik parçalarını dinleme buna örnek verilebilir. Ne var ki tüm bunlara rağmen nostalji unsurları gerçek hayatın dışında tutulur. O arabaya binilmez, o bardaktan çay içilmez, vb. Tabi mevcut şartların buna imkân vermediği söylenebilir. Ama unutulmamalıdır ki her tutku iradi bir çaba gerektirir ki bu nostaljide gözükmüyor.

Nostaljide özlem duyulan veya öyle kabul edilen geçmiş bazen kişilerin kendine özgü bir geçmiş olmayabiliyor. Mesela yaygın bir nostalji örneği olarak gösterilen araba ve pul koleksiyonları kişinin kendi geçmişine ilişkin bir özlem değildir. Yine nostalji olarak nitelenen blucin tutkusu böylesi bir duygudur. 21. yüzyılın başında Türkiye’de yaşayan birisinin bir dönemlerin Amerikan kovboylarıyla hiçbir ortak geçmişi yoktur. Dolayısıyla bu elbise de bir dönemlerin yoksulluğunun bir ortak simgesi değildir.

İşin daha ilginci P. Berger’nin deyimiyle modernitenin yıktığı evlerin nostaljisini evi yıkılanlar değil, onlar adına başkaları yâd etmektedirler. Bu bağlamda mesela o güzelim evleri bahçeleri yıkılan köylülerin geçmiş hayatlarına özlem duymadıkları, hayvanlarının semerini, harmanlarının yaba ve dirgenlerini hatıra olarak saklamadıkları gözlenmektedir. Bu eşyaları onlarla hiç ilgisi olmayanlar sahiplenmekte, tam da nostaljinin fantezisine uygun olarak bir dekor olarak kullanmaktadırlar. Buradan hareketle alt kültür sahiplerinin nostaljisi yoktur, nostalji üst kültür sahiplerinin bir fantezisidir diyenlere tamamen olmasa bile kısmen hak vermek gerekir.

Ancak yine de unutulmamalıdır ki insanın geçmişle ilgili hayal duygularına da bağlı olarak bir nostalji olgusu vardır. Bu, olumlu insani bir duygudur. Her hayalde olduğu gibi onu hayata katmama, her haliyle samimiyetsizlikten kaynaklanmaz. İmkânsızlıkların bunda önemli bir payı vardır. Artık yaşanan süreç buna fırsat vermemektedir.

X

Film üzerinden devam etmek gerekirse yaşlımız, yurdunu mu özlüyor, yoksa bir vefa duygusunun peşinde midir? Yerinden olan insanların geriye dönük bir duygularının olmadığı kanaatindeyim. Birkaç yıl önce yeni bir heyecanla köyden çıkma hazırlığında olan ortalama 450 ailenin, Konya-Karaman ana yolu üzerinde Konya’ya ortalama 30 km uzaklıktaki evleri tamamlanmış köylerine heyecanla yerleşeceklerini düşünebilirdik. Çünkü artık köy şehre daha yakın, evler daha muntazam, köydeki sebzeliklerini aratmayacak kadar bir dönümlük (1000 metre karelik) bir toprağa da sahipler. Arka tarafta kalan bahçelerde gerektiğinde hayvan da besleyebilecekler. Sözün kısası şehir ve köy arasındaki bu mevki nostaljileri yatıştıracak niteliktedir.

Evlere yerleşme aşamasına gelindiğinde farklı bir durumla karşı karşıyayız. Genel söylem şudur: “Bizi metruk bir yere attılar, şehre uzak, biz şimdi burada ne yapacağız”. Belirtmeye bile gerek yoktur ki bu söylemde köy özlemi yok, şehre daha yakın olma talebi var. Hiç kimse köyde durumumuz daha iyiydi ben geri dönmek istiyorum demiyor. O güzel (!) günlerinin hayalini kurmuyor. Sadece şehre yakın olmak değil, daha bir içinde yer almak istiyor. Burada daha iyi bir konum elde edebilmenin yollarını arıyor. Tabii ki bu yadırganacak bir durum değildir. Altını çizmek istediğimiz nokta sadece nostaljinin gerçekçi olmadığı değil, öncelikle köylülerin bir nostaljisinin olmadığıdır. İhtiyarımızın tepkisi de nostaljiden çok kişisel bir vefa duygusu olarak değerlendirilebilir. Filmlerimiz bu gerçekçi çizgileri yakalayabilmelidir.


* Prof. Dr. Öğretim Üyesi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.

İlgili Makaleler

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Kategoriler

Etiketler

Copyright © 2024 İDM - İlmi Düşünce Mektebi