DEPREM SÜRECİNDE TWİTTER’DA ŞEHİR VE KONUT MESELESİNE DAİR İKİ TUTUM

Anasayfa » Fikriyat » DEPREM SÜRECİNDE TWİTTER’DA ŞEHİR VE KONUT MESELESİNE DAİR İKİ TUTUM
DEPREM SÜRECİNDE TWİTTER’DA ŞEHİR VE KONUT MESELESİNE DAİR İKİ TUTUM

DEPREM SÜRECİNDE TWİTTER’DA ŞEHİR VE KONUT MESELESİNE DAİR İKİ TUTUM

Hüseyin Nasrullah İnan

Yaşadığımız acı felakette bir ayı geride bırakıyoruz. Depremin yarattığı şok etkisi ilk bir hafta boyunca herkesi çepeçevre kuşatmış, tüm paylaşım ortamlarında acil yardım faaliyetlerine dair mesajlar dolaşıma girmişti. Haftalar geçtikçe insani yardım mesajları yerini yavaş yavaş şehirlerimizin afete dayanaklılığı, deprem öncesi ve sonrasında alınması gereken önlemler ile hükümetin organizasyonel zafiyetleri vb. tartışmalara terk etti. Bu süreçte Twitter her zamanki gibi en aktif kullanılan sosyal medya platformu oldu ve bizler de Twitter akışlarımız üzerinden tartışmaları takip ettik. Bu süreçte tartışmaların önemli bir bölümü de Türkiye’nin konut politikası ve şehirciliği üzerine idi. Twitter kullanıcıları veya uzmanlar afet yönetim politikaları vb. konularda ortak fikirler etrafında buluşabiliyorken konut inşasında kullanılabilecek yapı malzemelerinin doğal malzeme ve geleneksel inşa sistemleri ile mi yoksa modern yapı teknikleri ve beton, çelik strüktür gibi malzemeler mi olacağı konusunda bir tartışma ortamı oluştu. Geleneksel Osmanlı yerleşmelerinden fotoğraflar paylaşan uzmanlar bugün için hala bir çözüm olarak bu sistemin kullanılabileceğini savunuyor, şehirlerin yatay mimari tarzda inşa edilmesi gerektiğini ekliyor. Bu fikri beğenen kullanıcılar ise geleneksel şehirlerin güzelliği konusunda övgüler düzüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve TOKİ de yöresel mimari, yörenin kültürüne uygun kentsel biçim gibi vurgularla bu bakışı destekliyor.

Öte yandan geleneksel mimari tarzı, yapı tekniklerini ve eğer varsa şehircilik sistemini bir çözüm olarak sunan geleneksel mirası savunucu tutuma karşı daha modern muhalif bir tutum Twitter’da ön plana çıkıyor. Bu grup geleneksel mimari tarzı savunanları alaya alacak derecede küçümsüyor, belki çağdışı ve nostaljik olarak görüyor. Müstakil evlerin oluşturduğu bir kentsel yapının Türkiye için uygun bir tarz olmadığını savunuyor, bu kadar evi yerleştirecek alanın bulunamayacağını öne sürüyor. Bu tutum, asıl sorunun modern mimari ve şehircilik sisteminde değil onu doğru bir biçimde tatbik edemeyişimizde olduğunu, meselenin aslında teknik bir krizden fazla bir şey olmadığını ifade ediyor. 

Devletin günümüz konut politikasının ve şehircilik anlayışının yanlışlığı noktasında her iki grubun da ortaklaştığı aşikâr. Fakat, çözümün nasıl bir sistemle sağlanacağı konusunda derin ayrılıklar görülüyor. Öncelikle geleneksel mirası savunan ve hakiki bir çözüm olarak gören ilk tutumun savunusunu ilkesel bazda inşa etmediği, bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Konutlar tıpkı Amerikan banliyöleri gibi müstakil ve bahçeli bir tarzda olsa ve doğal yapı malzemeleri tercih edilse günümüz problemleri ne kadar aşılmış olacaktır? Osmanlı şehrini meydana getiren ruhun sahip olduğu inanç ve ahlak sistemi neyi vazeder? Bu kentsel yapı ne tür iktisadi ve sosyal gereksinimlere ihtiyaç duyar? İlkelere dönük bu ve benzeri birçok soru Twitter’da bu grubu oluşturan popüler uzmanlar nezdinde bir yanıt bulabilir mi? Yanıtsız kalan her soru bu tezin nostaljik bir özlem olduğu tezini güçlendirir. Geleneksel şehircilik ve konut sistemini savunanları alaylı bir dille eleştiren grup söz konusu ilkeler kaynaklı boşluğa, eleştirilerinde önemli bir yer ayırıyor. Fakat bu grup da modern sistem savunusunda içinden çıktığı toplumun inanç ve ahlak kodlarına karşı yabancı bir tavır takınıyor. Modern kentsel biçimi çağdaşlığın bir gereği olarak ele alan bu fikir gelenek ile kurulacak her irtibatı yersiz ön kabuller gerekçesi ile küçümsüyor.

Türkiye’nin Twitter gündeminde yer alan konut politikası ve şehircilik tarzı ile ilgili tartışmaların sonuç olarak ilkesel bazlı bir tartışmadan öte şekilsel olduğu görülüyor. Tartışmalar şehirlerin ve konutun hangi ilkeler etrafında inşa edileceğinden daha ziyade şekli itibariyle ele alınıyor. Yatay ve dikey, ahşap ve beton, AVM ve arasta, müstakil ve apartman… Burada mimari biçimin de nihayetinde bir inanç sisteminin somut yansıması olduğu ve insanların bu göstergeler etrafında fikirlerini savunduğu eleştirisi gelebilir. Elbette biçimlerin ardında bir inanç sistemi ve ilkeler bütünü vardır, mimari biçimler kaynağını buradan alır. Fakat burada asıl problem güncel tartışmaların fikri zemininin böylesi bir fikri altyapıya oturmamasında, bir diğer deyişle benimsenecek mimari tarzın bizi ne tür ilkesel kararlar almaya zorlayacağına dair bir fikre sahip olmamasında yatıyor. Bir AVM’yi, geleneksel ticari yapılar bütünlüğünü ifade eden, arasta tarzında inşa ettiğimizde hâkim paradigmada bir dönüşüme yol açmış olur muyuz? TOKİ bugün bir karar alarak 2-3 katlı bahçeli müstakil konutlardan başka bir şey inşa etmeyeceğini deklare etse ve deprem bölgesini bu biçimle inşa etse önceki TOKİ binalarıyla arasında ne tür farklılıklar olur? Öte yandan yeni şehirlerimizi kusursuz bir modern kentsel planlama ile vücuda getirdiğimizde varlık alanlarının tüm problemlerini çözmüş olur muyuz? Bu tarzla neyi kaybederiz?

Şehirlerimizi üzerine bina edeceğimiz ilkesel kararlar olmaksızın şekilsel birkaç müdahaleyle inşa edişimiz veya bize kaliteli bir yaşam çevresi bahşedeceğini murat ederek modern planlama ve inşa teknikleriyle vücuda getirişimiz benzer yanılgılardır. Mimariyi Turgut Cansever’in ifade ettiği gibi varlığın tüm düzeylerini kapsayan, din ve ahlak alanının bir ürünü olarak görmek gerekir. Şehirlerin gridal mi organik mi olacağından; konut inşasında ne tür malzemenin kullanılacağından önce ilkelerimizi belirleyeceğimiz bir varlık telakkisine müracaat etmemiz gerekir. 

İlgili Makaleler

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Kategoriler

Etiketler

Copyright © 2025 İDM - İlmi Düşünce Mektebi