Liberalizm

Anasayfa » Fikriyat » Liberalizm
LİBERALİZM

Liberalizm

Emel ŞAHİN*

Kelime anlamı itibari ile özgürlük anlamına gelen liberalizmin temel iddiaları nelerdir? Hangi düşünce temelinde, nasıl var oldu? İddialarını yaşatmak mümkün mü? Liberaller gerçekten liberal midir? Tüm bu sorular temelinde liberalizmi kaleme almak, eleştirmek ve sorulara yanıt vermek bu metnin temel gayesidir. Metin beş bölümden oluşmaktadır. Giriş niteliğinde olan ilk bölümünde liberalizm kelimesinin kökeni, ikinci bölümde liberalizmin temel ilkeleri, üçüncü bölümde liberalizmin tarihsel seyri ve felsefi temelleri düşünürler eşliğinde açıklanmış, dördüncü bölümde ise liberalizmin çeşitleri izah edilmiştir. Sonuç niteliğindeki beşinci bölümde liberalizmin mümkün olup olmadığı tartışılmıştır.

Giriş

Liberalizm Latince “liber” kelimesinden türetilmiştir. Liber, özgür anlamına gelirken liberalizm ise özgürlük anlamına gelmektedir. Liberalizm kelimesi ilk kez Adam Smith’in yazdığı Ulusların Zenginliği kitabında geçmektedir. Liberalizmin amacı; bireylere siyasi, toplumsal ve ekonomik anlamda özgürlük kazandırmaktır. Amacından da anlaşılacağı üzere liberalizm akımı tarih boyunca sosyalizm ve muhafazakarlığın arasında, komünizmin ise tam karşısında yer almıştır. Amaçları doğrultusunda liberalizmin temel ilkelerinin neler olduğuna bakalım: 

Liberalizmin Temel İlkeleri

Genel olarak liberalizmin temel ilkeleri bireycilik, serbest ekonomik insan ve elbette özgürlük olarak anılmaktadır:

1-  Bireycilik

Bireycilik, bireyi her şeyden öncelikli gören, bireyi kutsayan, bireyin menfaatini toplumdan ve dahi her şeyden üstün gören ilkedir. Liberalizmin bireycilik ilkesine göre devletin, bireyin çıkarının önünde herhangi bir çıkarı esas alması despotluktur. Liberalizme göre toplumun özü bireydir. Dolayısıyla kutsal olan toplum değil bireydir. Çünkü birey, toplum ve devlet olmadan evvel de vardır. Kamu yararı için bireyin hakları elinden alınamaz. Birey ekonomik çıkarlarını da kendi başına yönetebilen, doğruyu yanlışa kendi karar verebilecek rasyoneliteye, çıkarını gözetecek faydacı bir tutuma sahip bir varlıktır. Sonuç olarak, onun haklarını elde etmek için bir devlete ihtiyacı yoktur. Slogan ise şudur “bireyler devlet için değil devlet birey için vardır”. Bu ilke bazında tüm toplum bilimcilerin de mutabık olduğu eleştirilere yer vermek isterim. Aristoteles’in de dediği gibi insan sosyal bir varlıktır.Dolayısıyla birey toplumdan ayrı düşünülemez. Bireyi var eden ona kendisini tanıtan toplumdur. Ayrıca bireyciliğin liberalizmin vadettiği gibi bir bireycilik insanı bencilliğe teşvik eder. Böylelikle toplumsal dengebozulur. Dengenin bozulması toplumun refahını da bozacaktır. Toplumun refahının düştüğü bir toplumda ise bireyin mutlu olması mümkün olmadığı gibi toplumda anomik intiharlar daartacaktır.

2- Özgürlük: Temel Siyasi Haklar

Liberalizmin vaadi olan özgürlük, bireyin dış bir otorite tarafından kontrol edilmeksizin karar vermesini ifade eden negatif özgürlüktür. Liberalizmin özgürlük anlayışına göre birey herkesin tabii olduğu kanunlara göre yaşayabilmeli, çalışmakta ve işini bırakmakta özgür olabilmeli, otorite tarafından kontrol edilmemeli ve mülkiyet hakkını hiçbir şartta kaybetmemelidir. 

Bu ilke doğrultusunda şu soruyu yöneltmek isterim: Hukukun üstün olduğu bir devlette, birey hukuki yasalarla sınırlandırılmışken nasıl özgür olabilir? Ya da birey gerçekten özgür müdür? Liberalizm özgürlüğün sınırlarını ekonomik anlamda çizer fakat bireysel anlamda bir özgürlük tanımı yapamaz. Yukarıda da belirttiğim gibi liberalizmin sunduğu özgürlük, dış bir otorite tarafından kontrol edilmeksizin karar vermesini ifade eden negatif bir özgürlüktür. Dış otoritenin keyfi muamelesi olmasa da yasaların davranışları yönlendiren, düşüncelere etki eden yönünü dikkate alırsak bireyin gerçek anlamda özgür olması mümkün gözükmemektedir. Bu ilkeden çıkartılacak diğer bir sonuç ise “yasalar -bireysel- özgürlükten, toplum ise bireyden üstündür” olabilir.

3- Serbest Piyasa Ekonomisi

Liberalizme göre bireysel ekonomik teşebbüslere devlet müdahale etmemelidir. Girişimci bireyler, hukukun yasaklamadığı her şeyi üretmeli ve dilediği fiyattan satmalıdır. Şirketler arası rekabetlerinin esas belirleyicileri girişimci bireyler olmalıdır.  Liberalizm, devletin olası müdahalesini despotluk olarak nitelemektedir. Mottoları ise şudur:  “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, dünya kendi kendine de gider.”  

Liberalizmin bireysel girişimciliği öne çıkarması devletin ekonomik gelişimine ivme kazandırması açısından evladır. Fakat ürünlerin fiyatlandırmasında devlet müdahalesinin olmaması bireylerin rekabet hırsının ürünlerin fahiş fiyatlarla satılmasına da sebep olabilir. Dolayısıyla naçizane, serbest piyasa ekonomisine devlet doğrudan müdahale etmese de yasalarla sınırlandırmasının yerinde olacağı kanaatindeyim.

4- Yasaların Egemenliği ve Sınırlı Devlet

Liberalizme göre devlet yasalar önünde tüm vatandaşları eşit kılmalı biri için diğerinin haklarına müdahale etmemelidir. Liberalizme göre hükümet bozucu etkilere sahiptir. Hükümet taraflı davranabilir dolayısıyla mutlak iktidar mutlak bozucudur.  Bu nedenle hükümet sınırlandırılmalıdır. Aksi takdirde hükümet kendi çıkarları için bireyleri ikinci plana atabilir.  Bireyi esas alan liberalizm hükümetin sınırlandırılmasını, eşitliğin temel şartı kabul eder. Liberalizme göre devletin sosyal adaleti sağlamak gibi görevi yoktur. Dolayısıyla liberalizm vergilerin toplanmasını da despotluk olarak görür ve karşı çıkar. Liberallere göre devlet aldığı vergileri fakir insanlara dağıtırken aslında taraflı yaklaşmış olur. 

Bu ilkeye eleştirilerimi yöneltmeden önce ilkenin eşitlik, sosyal adalet vurgusuna binaen şu soruyu yöneltmek isterim “Eşitlik adaleti sağlar mı?”

Liberalizmin eşitliği önceleyen ilkesine göre yasaların egemen olması ve hükümetin sınırlandırılması yerinde olmakla birlikte yeterli değildir. Zira Bourdieu’nun da sözünü ettiği gibi her insanın yaşam şansı, sahip olduğu sermaye farklıdır. Dolayısıyla kanun önünde eşit olmak, sosyal hayattaki adaleti de sağlamayacaktır. Sosyal anlamda adaletsizlik ve bireysel yaşam eşitsizlikleri daima devam edecektir. Özellikle vergilerin kalkması dezavantajlı bireylerde toplumsal eksiklik yaratacak ve eşitlik de adalet de yalnızca yasa olarak var olacaktır. Bu savımdan vergilerin eşitlik sağladığı ya da sosyal adaleti sağladığı anlaşılmasın. Vergiler, eşitlik ve sosyal adalet sağlamaz. Sadece eşitsizliği ve sosyal adaletsizliği daha az görünür kılar. 

Liberalizmin Tarihsel Seyri, Felsefi Temelleri ve Düşünürleri

Liberalizmin tarihini felsefi temelleri esas alarak dönemsel olarak düşünürler üzerinden ele alacağım.  Liberalizmin tarihi 17. yüzyıla dayanmaktadır. 17. yüzyıl filozofu John Locke devletin olmadığı dönemlerde bireylerin özgür ve eşit bir şekilde yaşadığını iddia ederek liberalizmin temellerini atan kişidir. Ona göre devlet bu özgürlüğü ve eşitliği muhafaza etmek için kurulmuştur. 18. yüzyılda ise David Hume, Adam Smith, Adam Ferguson önderliğinde çıkan İskoç aydınlanması liberalizmin diğer bir temelidir. 18. yüzyıl İskoçya’nın en yoğun ekonomik büyüme sağladığı dönemdir. “Bu dönemde insan doğası ile toplum düzeni arasında çatışma değil bir uyum öngören, insan yeteneklerinin toplumsal bağlam olmaksızın bir işe yaramayacağını savunan toplumsal gelişme ve kurumlara evrimci bir perspektifle yaklaşan, deney ve gözleme önem veren entelektüel hareket ve bakış tarzı benimsenmiştir.” (Çetin, 2007: 44-45)  Adam Smith’e göre devlet güvenlik dışında hiçbir şeye müdahale etmemelidir. İnsanın faydacı bir varlık olmasından daha doğal bir şey yoktur. Smith, serbest piyasa ekonomisi ilkesi başta olmak üzere liberalizmin tüm ilkelerini savunmuştur. Ayrıca o Ulusların Zenginliği eserinde liberalizm kavramını ilk kullanan kişidir. Onun liberalizmi iktisat odaklıdır. Liberalizmin yükselmesinde etkisi olan bir diğer filozof ise Bentham’dır. Bentham ulusların hukukunu önemsemiş ve bu doğrultuda tüm insanların uyması gereken bireysel özgürlüğü esas alan bir hukuki düzenin olması gerektiğini savunmuştur. Bentham bireysel faydaların ekonomik özgürlüğü, ekonomik özgürlüğün ise insanın mutluluğunu getireceğini iddia etmiştir. 18. yüzyılın bir diğer yükselen ismi ise Immanuel Kant’tır.  Kant’ın demokratik barış tezi Bentham’ın  uluslararası hukukun gerekliliği hususunu da destekler niteliktedir. Kant tezinde kozmopolit demokrasiyi savunmuş; gelecekteki barış, demokrasi, eşitlik ve adalet ilkeleri için kapsamlı modeller oluşturulması için çalışmalar yapmıştır. Kant’a göre devletler arası ekonomik ilişkiler sıklaştıkça karşılıklı bağımlılık artacak böylelikle kalıcı barış sağlanacaktır. Kant’ınliberalizminde serbest ekonomi ilkesinin ağır bastığını görmekteyiz. Son olarak Mill’e bakacak olursak onun liberalizm anlayışında ise faydacılık ilkesinin ağır bastığını görürüz. “Mill, devleti bireysel fayda ve toplumsal fayda arasında bir aygıt olarak görür.” (Mill,2019: 11-12). Mill dini otorite dahil hiçbir otoriteye sıcak bakmayan liberalizme etki eden “Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine” eserinde dinsel inançlara nasıl cevap verilmesi gerektiği üzerinde durur. Dinsel inançlar konusunda sürdürülecek tartışmaların ve verilecek yanıtların ne kadar faydalı olacağını anlatmaya çalışır.

19. yüzyılın sonlarına doğru yaşanan ekonomik ve siyasi buhranlar ile liberalizmin ilkelerinin mümkün olup olmadığı, liberalizmin ilkeleri ve pratikteki uygulanışının tutarlılığı sorgulanmaya başlanmıştır. Yine bu dönemde liberalizme karşı sosyalizm, faşizm, pozitivizm ve komünizm gibi siyasi akımların ortaya çıkması ve siyasi anlamda etkin olmaları liberalizmi olumsuz etkilemiştir.  Nitekim bu dönemde bireysel hakların yanı sıra sosyal haklar ve değerler  gündeme gelmiştir. Bu gibi farklılıkların yaşanması ve toplumdan topluma değişiklik göstermesinin başlıca sebepleri: Yaşanılan çağın gereklilikleri, ülkelerin tarihi, sosyal ve kültürel yapısındaki iç dinamiklerin farklı oluşu liberalizmin politikada uygulanışı olarak sıralanabilir. Liberalizm de kendi içerisinde temel ilkelerinden önceledikleri ilkelerle klasik liberalizm, sosyal liberalizm ve neo-liberalizm olarak çeşitlenmiştir.

Liberalizmin Çeşitleri

Klasik liberalizm; liberalizmin bireycilik, özgürlük, serbest piyasa ekonomisi, sınırlı devlet olmak üzere liberalizmin tüm ilkelerini öncelemektedir. Bireysel özgürlüğü temel alan klasik liberaller devletin müdahalesine asla sıcak bakmaz hatta devlet müdahalesini despotluk olarak görürler.

Sosyal liberalizm, 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında toplumda yaşanılan bunalımların sonucu olarak çıkmıştır. Sosyal liberalizmin sloganı “bırakınız yapsınlar” değil “sosyal refah devlet”tir.  Klasik liberalizmden farklı olarak sosyal liberalizm toplumsal özgürlüğü vurgular. Bu doğrultuda sosyal liberalizm piyasa ekonomisinde başarısız olunan durumlarda devletin müdahalesinin olması gerektiğini savunur. Devletin müdahalesi sosyal refahı arttıracaktır. Sonuç olarak sosyal liberaller ekonomi gibi bazı konularda devletin sınırlı müdahalesine izin verirler.

Neo-liberalizm, Heywood’un deyimiyle, klasik liberalizmin 20. yüzyılda güncellenmiş halidir. Neo-liberaller de klasik liberalizmin önceledikleri bireysel özgürlük ve serbest piyasa ekonomisini öncelerler. Fakat neo-liberaller klasik liberallerden farklı olarak devlet müdahalesine minimum düzeyde izin verir. Sosyal liberallerden de farkları buradadır, neo-liberaller bireysel özgürlük ilkesinin temel olmasını ve bırakınız yapsınlar ilkesini savunmaya devam eder ve devletin de bu ilkeleri güvence altına alması gerektiğini savunur. Devlet yalnızca bu haklar risk altında olduğunda minimum düzeyde müdahale etmelidir.

Sonuç 

Liberalizm kelime anlamı itibariyle özgürlük anlamına gelen ve bireylere siyasi, toplumsal ve ekonomik anlamda özgürce yaşama imkanı sunmayı vaat eden siyasal akımdır. Peki tanıtıldığı gibi bir liberalizm mümkün müdür? Genel olarak küresel eşitsizlikler, yaşanılan çağın gereklilikleri özel olarak ise ülkelerin tarihi, sosyal ve kültürel iç dinamiklerinin farklılığını dikkate aldığımız da tanıtıldığı gibi bir liberalizm yaşatıl(a)mayacaktır. Zira liberaller amaç edindikleri ilkeleri otoritelerini sağlamak için araç olarak kullanmaktadır. Liberalizm bir siyasal akım olmanın ötesinde bir yönetim biçimidir. Yönetim sahibi olanlar ise ülkenin refahını ve güvenliğini sağlamakla mükelleftirler. Bu ise otoritelerini sağlamakla mümkündür. Dolayısıyla güvenlik ihtiyacı komüniteryanların da hemfikir olduğu gibi özgürlüğü baltalamakla mümkündür. Sonuç olarak amaçlarını araçsallaştırması hasebiyle tanıtıldığı şekilde liberalizm yaşatıl(a)mayacaktır.


*Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi, İDM Kademe 2 öğrencisi.  emelsahin918@gmail.com

İlgili Makaleler

“Liberalizm” için 1 yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Kategoriler

Etiketler

Copyright © 2025 İDM - İlmi Düşünce Mektebi