Vahide Nur Bayrak[1]
Farkında olsak da olmasak da yaşadığımız bu çağda her şey paylaşımın konusu olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Bu durumun ortaya çıkmasında modernitenin toplumdan birtakım beklentileri olması etkili olmuştur. Buna göre modernite, toplumu oluşturan bireyleri potansiyel bir tüketici adayı konumunda görmektedir. Ayrıca bireyler sadece tüketici olarak görülmekle kalmayıp medyanın aracılığıyla bu işleyişin sürekliliğini sağlayan neferler haline gelmiştir. Nitekim bu tüketimin içerisinde beden diğerlerine nazaran daha çok ön plana çıkmaktadır. Burada şunu da ifade etmem gerekir ki, beden yapılandırmasında sırf kadın ya da erkek cinsiyetlerine göre bir ayırıma gidilmemiştir. Bazı noktalarda ayrışmalara yer verilmiş ama genel olarak insan olması hasebiyle beden üzerinde durulmuştur.
Modernite ile beraber paylaşıma söz konusu olan beden üzerinde daha önce görülmemiş cerrahi operasyonlar uygulanmaya başlanmıştır. Operasyonların birçoğu ciddi riskleri de içerisinde barındırmaktadır. Fakat birçok insan bu ameliyatların riskinden çok, kendisinde meydana getireceği değişikliklere odaklanmış durumdadır. Peki bireyler bedenleri ile ilgili geri dönülemez kararları nasıl kolayca kabul etmektedir? Bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Tüketim sektörü önce bedeninden hoşlanmayan bireyler meydana getirmektedir. Onaylanma, beğenilme, ideal beden ölçülerine ulaşma kısacası toplum içerisinde kabul görme adına beden üzerinde uygulanacak olan cerrahi operasyonlara rahatlıkla onay verilmektedir. Özoran bu durumu şu şekilde ifade etmektedir: Birey, toplum tarafından dışlanmamak ve toplumun bir parçası olmak için kendisini tüketmek zorunda hissetmektedir (Özoran, 2017: 8). Bu cerrahi operasyonlar esnasında bedenler adeta bir şantiye alanına çevrilmiş durumdadır. Burada beden bütünlüğünden uzaklaştırılarak parçalara ayrılmıştır (Baldil, 2017: 37). Mesela insanın yüzü; kaş, göz, dudak, alın, çene gibi bölümlere ayrılarak hepsi için ayrı ayrı sektörler oluşturulmuştur. Üstelik bunlarla da kalınmamış, verdiğimiz örnekler de kendi içerisinde yeniden parçalara ayrılarak kristalize olmuştur. Örneğin bunlardan biri olan gözü ele aldığımızda onun göz altı için ayrı, göz kapakları için ayrı, kirpikler için ayrı vs. bölünmelere tabi tutulduğunu ve her biri için ayrı işlemlere ve ürünlere ihtiyaç duyulduğu görülür. Burada bireyin kendi tercihlerine göre hareket etmesi özgürlük olarak lanse edilmiştir. Moda sektörü oluşturulmuş ve hatta moda ikonları oluşturulmuşken bireyler bu kalıplar içerisinde seçim yaparak kendi tercihleri ile hareket etmişlerdir. Böylece birey bedenini istediği gibi yapılandırma yoluna girmiştir.
Bireye bu yeni beden inşasında vücut gerdirme, çektirme, doldurma, boşaltma, nakil gibi operasyonel yöntemler çıkış yolu olarak gösterilmiştir. Sonunda ölüm riski dahi olsa insanlar bu tür ameliyatlara gözleri kapalı onay verebilmektedir. Burada evrenselleştirilmiş ideal beden tipinden söz etmek istiyorum. Öyle ki gün içerisinde telefonlardan, televizyonlardan, sokaktaki tabelalardan yüzlerce reklama maruz kalıyoruz. Maruz kalıyoruz diyorum çünkü bu reklamlar birey için ihtiyaç olmayan bir ürünü onun en önemli ihtiyacıymışçasına lanse ediyor. Bununla da kalmayıp masumiyet örtüsüne bürünerek insanı tek tipleştirme ve tüketim çılgını haline getirme amacı güdülerek tasarlanıyor. İdeal bedenin reklamlaştırılmasıyla kişi kendisini daha doğrusu bedenini denetim altına alıyor. Böylece ideal beden tipine ulaşma adına var gücüyle çabalamaya başlıyor. Üstüne üstlük bu reklamlar bireyi ilk olarak kendine karşı mutsuz ve yetersiz hissettiriyor ve ideal bedene ulaşma hedef olarak gösteriliyor. Buna bir de yoğun iş temposu ve hızlı yaşam şekli eklenince iş biraz daha ciddileşiyor (!). Bireyin seçim yapması için ayıracak zamanı olmayınca onun yerine reklamlar işi kolayca halledebiliyor. Bu seferde bireye, hızlı tatmin olması için farklı ürünler sunuluyor; ”İki günde beş kilo verdiren diyet”, ”Üç fırçalamada beyaz dişler!”, ”2dk da dolgun saçlar” gibi reklamlar bunun bilinen örnekleri. Bauman’ın Laura Potter’dan aktardığı gibi, anlık tatmin tutkumuz yüzünden, birçoğumuzun bekleme yetisini kaybettiğini düşünür:
Beklemenin kirli bir kelime haline geldiği bir çağda yaşıyoruz. Giderek herhangi bir şey için bekleme zorunluluğunu (olabildiğince) yitirdik ve yeni favori sıfatımız ‘’hemen’’ oldu. Artık bir tencere pirinci kaynatmak için on iki dakika bile ayıramıyoruz, bu yüzden zaman kazandırıcı, iki dakikada pişiren mikrodalga modeli yaratıldı (Bauman, 2017: 15).
Sonuç olarak, toplumun beklentilerini karşılamak ve beden için oluşturulan belli standartları yakalamak bireyin farkında olmadan en temel amacı haline getirilmiş durumdadır. Sosyal yaşam içerisinde birey daha özgüven sahibi olma, onaylanma, beğenilme adına bedenini idealleştirilmiş bedene ulaşma yönünde kurban ediyor. Piercingler, dövmeler, boyalar vs. ile beden denetimi bireyin elinden alınıyor. Ama birey bu esnada pasif değil aktif rol oynuyor. Böylece özgürce karar verdiğine inandırılıyor. Bu uğurda aylarca çalışıp kazanılan paraların büyük çoğunluğu bedene yapılan yatırımlarda harcanıp gidiyor. Sosyal kabul dış görünüş ile ölçülünce popüler olan sorgusuz sualsiz kabul görüyor. İnsanların tatmine ermesini istemeyen kapitalist kültür de sürekli tüketen bireyler yetiştirmeye devam ediyor.
KAYNAKÇA
BALDİL, O. (2017), Post-Modern Dönemde Estetik Anlayışlar, İstanbul: Papatya Bilim
BAUMAN, Z. (2017), Yaşam Sanatı, İstanbul: Ayrıntı
ÖZORAN, B. (2017), Modernite ve Postmodernite Kavramları Çerçevesinde Reklamlar: Hürriyet Gazetesi Örneği, Ulakbilge, 5(19), 8
[1] Yüksek Lisans Öğrencisi, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Din Sosyolojisi Bölümü (vahidenurbayrak38@gmail.com)