Günümüzde farklı yelpazedeki sivil toplum organizasyonları cumhuriyet tarihindeki en rahat dönemini yaşamaktadır. Bu bir yorumun ötesinde tarihsel süreçteki gözlemlerim sonucunda ulaştığım bir tespittir. Çünkü doksanların ilk yıllarından başlayan orta eğitim hayatım aile ortamından uzakta ama sivil toplum kuruluşlarının içinde geçti. Muhtemelen benim yaşıma ve sosyolojime yakın insanlar bu tespite katılacaklardır. Nitekim bu yazıda sivil toplum kuruluşları ile ilgili değerlendirmeler yer alacaktır.
Sivil toplum anlayışının batı merkezli toplum yapısından alındığına ilişkin tartışmalar olsa da Türkiye’de sivil toplum kavramı hem literatüre yerleşmiş hem de yaygın olarak kullanıma girmiştir. Sivil toplumdan kastedilen kurumsal ve ekonomik yapı bakımından devlet aygıtından bağımsız faaliyet icra eden organizasyonlardır.
Vakıf kültürü ise dünyevi karşılık beklemeden insana ve topluma yönelik yapılan her tür ekonomik ve sosyal hizmetlerin bütününü kapsamaktadır. İslam geleneğindeki vakıf anlayışı sayesinde camiler, medreseler, kütüphaneler, şifahaneler, yollar köprüler inşa edilmiştir. Toplumsal fayda gözeterek bilim ve kültürü destekleyen en önemli kurumların başında vakıflar gelmektedir. Her ne kadar vakıf kurumu tarihteki ağırlığını kaybetmiş olsa bile insanımızdaki ortak yardımlaşma tutumu farklı sivil toplum kuruluşları gibi mecralarda devam etmektedir.
Sivil toplum çerçevesine dahil olan kuruluşlar günümüz modern devlet biçimlerinde sosyal bir güç merkezi haline gelmiştir. Fakat buradaki güç Marksist diyalektikteki gibi devlet formunun karşısında yeni bir dalga veya cephe oluşturan karşıt güç değildir. Bugün Türkiye’deki sivil toplum anlayışı sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan toplumsal alanda ülke insanına katkı sunan bir fonksiyon icra etmektedir. Ülkemizdeki sivil toplum anlayışının batı toplumlarından farkı da burada yatmaktadır. Öyleyse sivil toplum denince, devlet aygıtının ulaşamadığı veya devletin doğrudan etki alanına girmediği için boşlukta kalan alanlarda inisiyatif alan organizasyonlar anlaşılmalıdır.
Türkiye’deki sivil toplum organizasyonları motivasyonlarını din, ekonomi, politika, kültür gibi sosyal kurumlardan almaktadır. Buna göre bu organizasyonlar toplumun farklı sosyal katmanlarını temsil eden bir sosyolojiye denk düşmektedir. Konu ile bağlantılı olarak benim odaklanmak istediğim mevzu ise entelektüel birikimi teşvik eden, geliştiren, akademik camiaya çeşitli türde destek sağlayan kuruluşlardır. Bu kuruluşların birçoğu dinamizmini tarihi, dini ve kültürel bağlardan almaktadır. Bu tarihi ve dini bağlar mecrasını bulduğunda insanımız için hayati bir avantaja dönüşebilmektedir. Türkiye’deki dini ve kültürel eksenli sivil toplum kuruluşlarının geleneğimizdeki vakıf kültürünü sahiplenmesi ve bu kültürü devam ettirme arzusu önemli bir sosyal avantajdır. Bu bilinç düzeyi sivil kuruluşların eğitim, barınma, sosyo-kültürel ihtiyaçlar gibi birçok alanda başarılı işlerin yapılmasında motor işlevi görmektedir. 2005 yılından sonra devlet iradesinin siyasi ve hukuki alanda ortaya koyduğu serbestiyet sivil inisiyatifler için başka bir sürükleyici unsur olmuştur. Devlet ve toplumun gösterdiği bu iradi mobilizasyon topluma yönelik yapılan sivil toplum faaliyetlerinde somut faydalarını göstermektedir. Öğrenciler için açılan yurtlar, akademik çalışma merkezleri, dil öğretim kursları, hafızlık eğitim kursları, Müslüman coğrafyalarda temel ihtiyaçların karşılanması gibi faaliyetler bu çalışmalardan ilk akla gelenlerdir.
Sivil Toplumda Niteliğe Verilen Önem
Kuşku yok ki günümüzdeki sivil organizasyonlarda geçmiş yıllara göre bir profesyonelleşme ve kurumsallaşma dikkat çekmektedir. Özellikle personel niteliğinde pozitif yönlü bir değişme olmuş, insan kaynağına yapılan yatırımlar artmış, binaların konfor düzeyi yükselmiş, proje planlamaları uzun vadeli ve disiplin eşliğinde yapılmaya başlanmıştır. Diğer taraftan doksanlı yıllarda din ve kültürü önceleyen kuruluşlarda gördüğümüz “fi sebilillah” ilkesi üst bir evreye geçmiş bu manevi eylemsellik günümüzde alanında uzmanlaşmış insan kaynağına dönüşmüştür. Örneğin derneklerdeki personelin kişisel takvasından ziyade organizasyondaki iş becerisi öne çıkmaya başlamıştır. Organizasyonlarda planlama, takip ve geri bildirim önem kazanmıştır. Bu durumun en iyi örneğini hepimizin şahit olduğu uluslararası kurban organizasyonlarında görmek mümkündür. Şöyle ki, yurt dışına kurban hediye etmek isteyen kişiler ilgili derneklere başvurmakta, bu dernekler kendi elemanlarıyla profesyonel bir iletişim ağı kurmaktadır. Kurban zamanı geldiğinde her derneğin yardım yapacağı ülkeler belirlenmekte dolayısıyla yardımın tek bir ülke yerine farklı ülkelere dağıtılması söz konusu olmaktadır. Böylece birkaç derneğin tek bir ülkeye yardım yapması engellenmekte ve yardımlaşma faaliyeti işlevsel bir konuma yükselmektedir.
Bir başka olumlu süreç ise sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinde nicelikten niteliğe doğru evrilen bir anlayış söz konusudur. Dernekler eğitim faaliyetlerini özellikle istekli kişiler arasından seçilmiş nitelikli gruplarla yapmaktadır. Yanı sıra bu eğitim faaliyetleri hedef ve sınırları netleşmiş bir program çerçevesinde icra edilmektedir. Yani herkese açık kitlesel programlar yerine günümüzde birey ve mikro grup odaklı çalışmalar öne çıkmaktadır. Dolayısıyla akademi dışında yapılan bu bilimsel çalışmalar hem toplumsal alana doğru genişlemekte hem de mevcut akademiyi destekleyen bir işlev yerine getirmektedir.
Konya Merkezli Sivil Toplum
Sivil oluşumlar konusunu Konya özelinde düşündüğümüzde münbit bir durum gözükmektedir. Görebildiğimiz kadarıyla Konya’da dernek, vakıf, merkez gibi oluşumlar altında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları bu meselelerde elini taşın altına koymaktadır. Özellikle son yıllarda sosyal projelerde aktif olarak görev alan sivil toplum kuruluşları ortak bir platform etrafında farklı alanlarda faaliyet gerçekleştirmeye başlamışlardır. Hatta tüm derneklerin buluştuğu üst bir divan bile bulunmaktadır. Bu oluşumlardan bazıları öğrencilerin yurt ve barınmasına, bazıları sosyal yardımlaşmaya, bazıları akademik faaliyetlere, bazıları da öğrenci bursuna ağırlık vermektedir. Burada vakıf ve derneklerin göçmenler için yaptığı çalışmalar ile aile eğitimine yönelik çalışmalar da belirtilmelidir. Şüphesiz burada sayamadığımız farklı sahalarda hizmetler de yürütülmektedir. Kanaatimce en önemli nokta ise son yıllarda Konya merkezinde sivil yönelimli akademik çalışmalara verilen ağırlıktır. Beş üniversitesi olan bir şehri düşündüğümüzde bu çalışmaların ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Bu çalışmaların sayıca artması ise takdir edilesi bir durumdur.
Konya’daki sivil akademik oluşumlardan ilk aklımıza gelenler şunlardır: İlmi Düşünce Mektebi (İDM), İlim ve Hikmet Araştırma Merkezi (İLHAM), Ensar Vakfı, Genç İHH, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB), Birlik Vakfı. Bu kuruluşlar yalnızca levha asmak yerine sosyal sorunlara pratik çözümler ve toplumsal faydalar geliştirme gayreti içerisindeler. Üniversite veya lise öğrencilerine yönelik kademe-ihtisas eğitimi, okuma etkinlikleri, bilimsel seminerler, konferanslar, akademik çalışma atölyeleri, bilimsel müzakere grupları gibi çalışmalar yapılmaktadır. Bu faaliyetlerin büyük çoğunluğu üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmektedir. Bunun yanında Konya merkezinde geleneksel usulde Arapça eğitimi veren kurumlar ve hafız yetiştiren oluşumlar da bulunmaktadır.
Konya merkezli serimlediğimiz tabloyu değerlendirdiğimizde gönüllülük esaslı yapılan bu sivil çalışmalar günümüzdeki sivil toplum anlayışının tarihi köklerimizdeki vakıf anlayışı ile bütünleştiğini göstermektedir. Bu sivil çabalar toplumumuzun derinlerinde bulunan vakıf kültürünün cismani boyutuna da işaret etmektedir. Tıpkı geçmişte olduğu gibi insanların yardımlaşma duyguları vakıf kültürü aracılığıyla sivil toplum kuruluşlarında somutlaşmış ve sivil akademik çalışmalarda kendini göstermiştir.
Bu gönüllü seferberlik toplumsal fayda yönünden iyi bir aşamaya gelindiğinin işaretidir. Bu çalışmaların ivme kazanarak adım adım ilerlemesi ise en büyük ümidimizdir. Ümidimiz elbette tamdır, çünkü çalıştıktan sonra Allah kime karşılığını vermemiştir ki?