Burcu Salık
Göç Meselesi
Günümüz dünyasının en önemli meselelerinden biri olan göç, bireyin, grubun ya da bütün olarak toplumun ikamet ettiği yerden başka bir yere gitmesi, konumunu değiştirmesidir. Daha resmi bir dil ile tanımlamak gerekirse Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre göç;
“İnsanların grup halinde veya bireysel olarak uluslararası bir sınırı geçmeleri veya yaşadıkları ülke içinde yer değiştirmeleri hareketi göç olarak tanımlanmaktadır. Göç, süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir. Bu nüfus hareketlerine mülteciler, yerinden edilmiş kişiler, ekonomik ve diğer farklı amaçlarla göç eden kişiler de dâhil edilmektedir” (Özdal ve Vardar Tutan, 2018, s. 7).
En az insanlık tarihi kadar eski olan göç olgusu, amaç, alan, tetikleyen unsur, süre, yasal statü gibi kategoriler ile birçok şekilde sınıflandırılabilir. Bu yazıda üzerinde durulacak göç biçimi kitlesel göçtür.
Kitlesel göç, herhangi bir sosyal travmada toplumun tüm katmanlarını içeren göç türüdür. Kitlesel göç birçok nedene bağlı olarak gerçekleşmektedir. Tarih öncesi zamanlarda salgın, kuraklık, kazanç, savaş gibi faktörler ön plana çıkarken günümüzde ise Orta Doğu’nun kronik kırılgan yapısından kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda Orta Doğu’dan Batı’ya uzanan kitlesel bir göç dalgası hâkimdir. Başta kural koyucular tarafından olmak üzere bu durum çeşitli yöntemlerle denetim altına almaya çalışılsa da farklı çıkarlar çözüm meselesinin önüne geçmektedir.
Göç her şeyden önce zor bir sürece tekabül eder. Bir insan göç etmeye karar verdiğinde birçok riski göze alması gerekmektedir. Bu riskler ise can güvenliği, işsizlik, sosyal çevre değişikliği, dil, ötekileştirme, uyum sorunu olarak sıralanabilir.
Risk Toplumu ve Göç Meselesi
20. yüzyılın sonları 21. yüzyılın başlarından itibaren, sanayi toplumu ve modernizm düşüncesinin aşıldığına yönelik görüşler ortaya atılmıştır. Bu yeni toplum biçiminde, modernlik sorgulanırken içinde bulunulan durum anlaşılmaya ve yeni kavramlar ile açıklanmaya çalışılmıştır; sanayi-sonrası toplum, bilişim toplumu ve en yaygın kullanılan post-modern toplum gibi tanımlar ortaya çıkmıştır.
Alman sosyolog Max Weber’in “rasyonalite geleneği” ve “yorumlu anlama” düşüncesine bağlı olan Ulrich Beck, içinde bulunduğumuz toplum biçimini “risk toplumu” olarak tanımlamaktadır. Beck’e göre eski zamanlardan günümüze kadar uzanan risk kavramı insanlığın hayatında daima kendisine yer bulmuştur. Eski çağlardan beri insanlığın karşılaşabileceği tehlikelerden dolayı, insanların kaygılarını açıklamak üzere kullanılan bir sözcüktür. Dolayısıyla risk, tehlike ve bunun doğurduğu endişe ve kaygılar, günümüzde ortaya çıkan yeni unsurlar değildir. Ancak Beck’in kullanımı ve anlamlandırması ile farklılık kazanır. Beck, risk kavramını insanın kendi elleri ile oluşturduğu, sonuçlarından bütün insanlığın sorumlu tutulduğu ve bütün canlıları tehdit eden tehlikeler için kullanmaktadır (Çuhacı, 2007, s. 135). Beck’in risk kavramını, diğer çağlardaki risklerden ayıran nokta, tesadüfen değil insanın etkisi ile ortaya çıkmasıdır. Beck bu durumu, sanayi toplumunun, kimya ve atom endüstrisi, silah endüstrisi, ekolojik felaketler gibi olumsuz çıktıklarını, insanlığın bilim ve teknolojiyi bilinçsiz ve sınırsız kullanımı ile açıklamıştır (Soydemir, 2012, s. 74-75). Bunlar ileri teknolojinin riskleridir. Belirli bir bölgeden çıkmasına rağmen kısa sürede evrenselleşmiştir.
Modernizmin kalesi pozitivizm düşüncesinden beslenen, kontrol etme, egemen olma ve öngörebilme gibi düşünceler ile riskler denetlenmeye çalışılmakta ancak oluşturulan kurullar ya da denetim sistemleri başarısız sonuçlarla yüzleşmektedir (Çuhacı, 2007, s. 138). Günümüzde toplumun baş ağrılarını dindirmeyi vaat eden siyasiler, risk toplumunun oluşturduğu belirsizliğe egemen olmaya çalışır. Ancak belirli bir coğrafyadan çıkmış olsa dahi kısa sürede evrensel hal alan riskleri kontrol altına almak, söylemek kadar kolay değildir.
Risk toplumu her şeyden önce sanayi toplumunun seçimlerinden ortaya çıkmıştır. Batı dünyası zenginliği “kendine”, riskleri ise “ötekine” layık görürken kendi eli ile oluşturduğu bu risklerin bumerang etkisi ile kendine yöneleceğinin farkında değildir (Nalçacıoğlu, 2000, s. 126). Zenginlik dağılımı tabakalaşmanın kalıplarına bağlı iken risk dağılımında bu tür sınırlandırmalar yoktur. Burada dezavantajlı olanlar ise, risk çağında karar alırken yeterli bilgiye sahip olmadan yaşamlarını kökten etkileyecek yaşamsal kararlar almak zorunda kalan göçmenlerdir.
Ulrich Beck’in doğrudan göç olgusunu ele aldığı bir çalışma mevcut değildir. “Yine de Beck’in, günümüzde öne çıkan ekolojik problemler, bilim ve teknolojik ilerleme gibi pek çok konuyu da kapsar oluşu ve (…) günümüz sorunlarını kuramsal bir model içinde ele aldığı görülmektedir (Çuhacı, 2007, s. 172). Dolayısıyla risklerle dolu yeni dünyamızın sosyal problemlerinden biri olan göç meselesini, Beck’in risk toplumu teorisinin kavramlarından olan “üretilmiş belirsizlik” ve “bumerang etkisi” ile açıklamak elverişlidir.
Risk toplumunun temel kavramı belirsizliktir. Modernizmin çatısı altında sanayi toplumlarında alınmış ortak kararların sonucunu “üretilmiş belirsizlik” olarak tanımlayan Beck, toplumların yaşadığı kopukluk, anlamsızlık, bulanıklık gibi durumlardan insanın kendisini sorumlu tutar.
Son birkaç yılda, Avrupa’nın kapısını çalan sığınmacılarda büyük bir sıçrama söz konusudur. Bu insanlar “Gelecek vaat etmeyen, verimsizleştirilmiş topraklardan fırsat bolluğu içindeki hayal diyarlarına” (Bauman, 2018, s. 13) yönelmişlerdir. Bu insanlar, vatanlarında var olan iç savaşın ne sorumlusu ne de engel olabilecek olanıdır. Batı tarafından küresel silah ticaretinin er meydanı olarak seçilen Orta Doğu, bugün sahip olduğu kırılgan yapısını Batı’ya borçludur. Bu nedenle bölgede hâkim olan kopukluk, bulanıklık, anlamsızlık Batı tarafından “üretilmiş belirsizliktir”. Bu belirsizlik başta göç olmak üzere birçok sosyal probleme neden olurken artık o belirsizliği üretenlerin elinde de değildir.
Batılı güçlerin, bilim ve teknolojiyi bilinçsiz ve sınırsız kullanımı Orta Doğu’daki belirsizliklerin üreticisi olmuştur. Oradaki insanlar ise, bu belirsizlikten uzaklaşma düşüncesi ile Batı’ya doğru yönelmiş ve Avrupa’nın kapılarımı çalmıştır. Avrupa, Orta Doğu üzerinde bilinçsiz ve sorumsuz bir şekilde bilim ve teknolojideki ilerlemesini test ederken ürettiği belirsizliğin, bumerang etkisiyle kendisine yöneleceğinden habersizdir.
Avrupa’nın eski güçlü orta sınıfı son zamanlarda yerini kaygılı orta sınıfa bırakmıştır. Bu durumun oluşmasında da yine modernizm çatısı altında alınmış ortak kararlar etkili olmuştur. Yine insanlık bir belirsizliği kendi elleri ile üretmiştir. Modern toplum yapısalcı-işlevselci perspektifle bir uyum toplumudur. Ancak risklerle dolu olan yeni dünyamızda performans ön plana çıkmaktadır. Bu noktada kapitalist sistemin çarkları arasında ezilen kaygılı orta sınıf, içerisinde bulunduğu bunalımı, siyaset, medya gibi aygıtların da yönlendirmeleri ile ülkenin kozmopolitik yapısına yüklemektedir. Bu sebeple sosyal problemlerden mesul tutulan kesim göçmenler olmaktadır. Böylelikle göçmenler, yerliler tarafından ötekileştirme, toplumsal dışlanma ve entegre olamama gibi birçok uyum sorunu ile karşılaşmaktadır.
Küreselleşmenin en uç noktalarını yaşadığımız günümüz toplumunda, belirli bir coğrafi bölgede çıkan belirsizliğin diğerlerini ıskalaması mümkün değildir. Risklerle dolu yeni dünyamızda kural koyucular belirsizlikleri üretmekte ve o belirsizlikler bumerang etkisi ile kendilerine yönelmektedir. Burada yapılması gereken insani eylemlerden doğan riskleri denetlemek ya da kontrol etmek değil sorunun kökeni olan insan eylemlerine yönelmektir.
Kaynakça
Bauman, Z. (2018). Kapımızdaki Yabancılar (Çev. Emre Barca. İstanbul : Ayrıntı Yayınları.
Çuhacı, A. (2007). Ulrıch Beck’in Risk Toplumu Kuramı. Sosyoloji Dergisi 3(14), 129-157.
Nalçacıoğlu, H. (2000). Siyasallığın İcadı. Kültür Ve İletişim, 3(1) (5, 127-132.
Özdal, B., & Vardar Tutan, E. (2018). Temel Kavramlar Ve Olgular (Edt. Barış Özdal). Bursa: Dora Yayıncılık.
Soydemir, S. (2012). Ulrich Beck Ve Düşününümsel Modernleşmenin Krizi. Hukuk Ve İktisat Araştırmaları Dergisi, 4(2), 71-80.