Doç. Dr. Yusuf SAYIN[1]
Ronaldo Del Carmen ve Pete Docter’ın yönettikleri 2015 yapımı “Inside Out” (Ters Yüz) filmi, küçük bir çocuk Riley’in gözünden hayatı anlatır. Küçük yaşlarda her şey masumcadır, sevecendir. İnsanoğlu büyüdükçe kötü olmayı öğrenir; mutluluğu, sevinci ve üzüntüyü tüm derinliklerine kadar tadar. Kişilik adalarında olan insan, insan olmayı öğrenir zamanla, bu duygularsa en yakın dostu ya da düşmanıdır kendisinin…
Her şey “Harika!”dır Sonra insana hayat “Hoş geldin” der…
Neşe, korku, öfke, nefret ve üzüntü duygularının karakterize edildiği film, küçük kızın günlük hayatındaki, iç dünyasındaki ve ailesindeki karmaşayı, kaosu, sevinci ve hüznü anlatır. Neşe, Riley için en önemli ve pozitif tutmaya çalıştığı duygusu olsa da diğer duyguların da tesiri altındadır ve bu durum karşısında da oldukça şaşkındır.
Ters Yüz, Riley ve ailesinin gözünden insanın iç dünyasındaki yolculuğu, sıkıntıları, sarsıntıları ve depresyonları anlatırken, kişinin iç dünyasının ne kadar büyük olduğunu izleyiciye hatırlatır. Hz. Mevlana’nın dediği gibi, 900 katlı insanı… Film, insanın alışkanlıklarından kurtulmasının kolay olmadığını öğretirken, bunun sancılı bir süreç olduğunu vaaz eder. Bu süreç de kişinin ruhi tekâmülüne karşılık olsa gerektir.
Ayrılışlar, olgunlaşmayı beraberinde getirdiği, kız çocuklarının babalarına olan nispeti ve ilişkilerinde gözler önüne serilir. Bir kız babası olarak fakirin de yaşadığı duyguya karşılık, insan, insanlığını kızında, ruhi yolculuğunu oğlunda tadar. Kızı olmayanın hayatı ve toplumu anlaması mümkündür müdür?
Göç ve göçün serüveni, ailenin yeni bir şehre taşınmasıyla izleyiciye insanın taşınmaya bağlı olarak gelişen yolcuğunu anlatır. Faruk Karaarslan’ın ifadesiyle, “her göç yeni bir hikayedir ve insanın hikayesini adeta sırtında yeni diyarlara taşımasıdır”. Riley de bu hikâyenin baş aktörü konumundadır.
Filmden çıkarılan temel mesajlara baktığımızda;
Anneler yuvanın yapıcı unsuru iken, babalar zor günlerden geçilirken sığınılan güvenli limandır…
Hayatın içinde olası olumsuzluklar listesi çıkarılarak, gerekli tedbirler alınmak zorundadır…
Yaşamın bir takım zorlukları olabilir, aile bu zorlukların üstesinden gelinmesinde kolaylaştırıcı bir faktör olarak görülmelidir…
İnsan zor zamanlarında hatıralarına sığınır ve hatıraları, mutluluk arayışında hep başvuru kaynağı olur…
Hatıralar, bir bakıma hatalarla da örülüdür. İnsan, hatıralarını inşa ederken diğer taraftan da hatalarını onarma arayışı içinde bulunur…
İnsanoğlu binlerce anı yaşar ama birkaçını kucağında götürebilir toprağa…
İnsan önce hissizleşebilir sonra da duygularından arınabilir. Ya hissiz ve duygusuz kalmak, insanı insan olarak baki kılar mı?
Hissisleşmek ve duygulardan arınmak pek mümkün ve kolay olamasa da yaşamın içindeki koşullar, insanı adeta robotik düşünce pratiğine mecbur ve mahkum kılabilir…
Gülebilmek bir erdem olmakla birlikte ağlayabilmek de bir erdemdir. Ağlamak, insanın içindeki put ve tapınakları adeta yıkması, yerle yeksan olmasıdır. Ağlamak, insana insan olduğunu hatırlatan şeydir.
Hayat, temelde bir öfkedir. Öfke kontrolü de erdem ve fazileti sağlar insanda…
Erdem ve fazilet ise öfke kontrolü için olmazsa olmaz koşullar arasında zikredilebilir…
Cenab-ı Allah, insanda latif duygular hâlk eylemiştir: Mizaç. O zaman mizaca uygun metotlarla insanı donatmak, eğitmek gerek…
Netice olarak, filmde uyku ve rüya alemleri de ele alınır. Uyku ile öğrenme arasında yakın bağlantılar kurulmaya çalışılırken, bir gün insanın uykudan ve rüyadan uyanacağı izleyiciye hatırlatılır. Ya letafet içinde bir yaşam bekler ya da zillet…
Bir Hadisi Şerif (SAV) bize hatırlatılır, sıcaklığında: “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar!” Ölmeden önce ölümsüzlüğü gören ve uyananlardan olmamız dileğiyle, tüm İDM ailesine selam ve merhaba dileklerimle…
[1] Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Siyasi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, yusufsayin333@gmail.com