Halime ERBAYRAM[1]
Bedene yönelik çalışmalar literatürde farklı konularla ele alınmıştır. İnsan toplum içerisinde bedeniyle var olduğu için, literatürde kontrol mekanizması, yaşam tarzı, kültür, toplumsal cinsiyet bağlamında işlenmiştir (Tekin, 2018: 133-146). Bu yazıda bedeni tüketen varlık bağlamında ele alacağız. Beden ırk, din, dil üzerinden analize tabii tutulsa da kılık kıyafetinde beden üzerinde etkisi artmıştır. Beden toplumsal ilişkilerde bizi görünür kılar. Zaman ve coğrafyaya bağlı olarak beden algısı ve bedenselleşme değişikliğe uğramıştır. Modern öncesi dönemde dış görünüş olarak sosyal konum önemlidir. Sosyal statü, etnisite, din ve mesleğe göre şekilleniyordu. Bu anlamda ‘kıyafet’ birey ve grupların konumuna işaret ederdi (Tekin, 2016: 1153-1172). Modern dönemde kıyafetle birlikte bedenin tükettiği şeyler sosyal konumun belirleyicisi olmuştur. Günümüzde kitle iletişim araçlarının gelişimi ve sosyal medyanın karşılıklı mesaj iletim aracı olması insanları tüketime teşvik etmektedir. Nesneler araç değil amaç haline gelmektedir. Nesnelere insanlar tarafından modası geçene kadar ömür biçilmekte ve sürekli marka olan ürünler alması halinde mutlu olacağı enjekte edilmektedir. Tüketim deyince sadece metalardan bahsetmiyoruz. Burada metalaştırılan şeyler de vardır. Bilgi, kültür, beden vs. metalaştırılmış ve piyasaya sunulmuştur. Byung Chul Han, “olumluluk toplumunda” şeylerin sergi değeri kazanırken kült değerleri yitirdiğini söyler (Tekin, 2018: 133-146). Nesneler sergilenirken beğenilmek arzusu içerisinde olurlar.
Tüketim toplumu üretimden çok metaların, kaynakların, bilginin, insanın vs. tüketildiğini işaret eder. Tüketim toplumunda, tüketim fordist sistemden postfordist sisteme doğru artış göstermiştir. Fordist sistemde bireye sunulan tek çeşit ürün bireyi sınırlıyordu. Postfordist üretimde ise aynı ürünün benzerleri renk ve model bakımından farklılaştırılarak arzularının kölesi olan insana, medya ve reklamlar aracılığıyla sunulmuştur. Baudrillard’a göre tüketimin yeri günlük yaşamdır. Baudrillard, tüketim toplumunun karakteristik özelliğini belirlerken gösterge olarak açgözlü bir şekilde ve her yerde tüketmek üstüne kurulu gerçeklik yadsıması olarak ifade eder (Baudrillard, 2008). Tüketim toplumunun doğuşuna yol açan kapitalizmin destekleyicisi liberalizmin öncüsü Adam Smith, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” ifadesiyle serbest piyasa ekonomisini sunmuştur. Bu minvalde liberalizm ile gelen serbest piyasa ekonomisi kapitalizmi, rekabeti ve tüketimi ortaya çıkarmıştır. Kapitalizmin gelişimi tüketimi aktüel duruma getirmiştir. Tüketim arzusu, kitle iletişim araçları vasıtasıyla zihinlere empoze edilmiştir. Postmodern dönemde ise maddi metaların tüketimi yerine imaj ve marka tüketimi gelmiştir (Günindi Ersöz, 2010). Nitekim markası olan bir nesneye sahip olmak günümüzde statü ve sınıf göstergesidir. Modern kapitalist dünya sermaye birikiminin devam etmesini ister ve kapitalist sistem üretilen metanın dağıtım, değiş-tokuş, tüketim dolaşımına girmesine dayanak olur (Günindi Ersöz, 2010). Tüketim toplumu ve kültürü insanlara ürünü sunarken “sadece sen ona sahip olacaksın” algısı empoze eder ve bireyi manipüle eder. Gerçekte olan ise talep karşılığında kitlesel üretim için üretilen metaları kitlelerin alması ve ona kitlelerin sahip olmasından ibarettir. Reklamlarda ürün tanıtımı beden algısı üzerinden yapılmaktadır. Bu algının amacı modern dönemin isteği olan bedenlerin aynı olmasıdır. Modern epistemenin inşa ettiği modern insan, cinsiyete ayrıştırılarak olması gereken kadın ve olması gereken erkek bedenine büründürülmüştür.
İnsan sosyo-kültürel bir varlık olmakla birlikte psikolojik, biyolojik bir varlıktır. Beden sosyolojisinde, psikolojik boyutuyla maddi olarak fazla görünmeyen insan biyolojik yapısıyla beden imajı adı altında görünmektedir. Pareto’nun söylemiyle bireyin tortuları ve türevleri vardır. Onun tortu dediği davranışlar, türev dediği ise insanın aasöylemleridir (Turner & diğerleri, 2010). Beden sosyolojisi tortulara önem vermezken onun yansıması olan türevlere de değer vermez. Çünkü toplumsal beden estetik ve güzellik algısı üzerine kurulmuş ve kusursuz güzellik isteyen bir gerçekliktir. Birey toplumda diğer bireylerle ilişki içerisindeyken bedenini ve beden dilini kullanır. Birey iki bedene sahiptir. Birincisi biyolojik bedeni ikincisi ise toplumsal bedenidir. Toplumsal beden genelleştirilmiş diğerlerinin belirlediği, üzerimizde tahakküm kurduğu bedenimizdir. Aşkın varlık olan Tanrı’nın yarattığı bedenimiz ona aittir. Varoluşçu felsefede ise bedenin varlığına ön kabul biçilmez. Onlar bedenin anlamını, sınırlarını ve gayesini bireyin kendisinin belirlediğine inanır. Bu açıdan değerlendirildiğinde toplumsal beden dediğimiz görüngü ne Tanrı’ya ne de bize aittir. Toplumsal beden tam anlamıyla toplumun kendi isteği doğrultusunda bize çizdiği bedendir (Bingöl, 2017). Toplum burada ressamlık görevi görürken bizi canlı bir varlık olmaktan çıkarır ve bizi tuval yerine koyar. Aklın getirisi olarak insanın tanrılaştırılması ve Foucault’nun eleştirdiği nokta insanın ölümlü bir varlık olarak tanrıyı öldürmesi ve kendi ölümünü gerçekleştirmesi yönünde idi. Bu açıdan bedenini dinle olan ilişkisi de ortaya çıkabilmektedir. İnsan aklı ile ürettiği araçlarla bedenini değiştirmek istemiş ve trans hümanizm başlığı adı altında kendini kusursuz bir varlık yapmaya çalışmıştır. Dinler insan bedenini daha dünyevi görmekte ve ruha önem atfetmektedir. Dinler ruhun karşısında bedeni ötekileştirmektedir (Bingöl, 2017).
Günümüzde beden odak nokta haline gelmiştir. Farklı alanlarda mütemadiyen tüketen bir beden üretmek modern toplumun projesidir. İnsan sosyal beden ve sosyokültürel beden olup toplumsal ve kültürel yapı içerisinde müdahalelerle inşa edilmektedir (Günindi Ersöz, 2010). Yani modern dönemin en önemli üretimi, tüketim yapan bir bedendir. Tüketim toplumunda kimlik oluşumu bedene yansımaktadır. Örneğin giyim tarzı, dövmesi, sakalı, saç stili vs. kişinin kimliği hakkında bize bilgi verebilmektedir. Günümüzde yeni tüketim alışkanlıkları ve tüketime yönlendirme stratejileri, Foucault’nun bahsettiği bilgi-iktidar ilişkisiyle meydana gelebilmektedir. Foucault bilgiye sahip olununca insanlar üzerinde tahakküm kurulduğu bu nedenle insanların bir akvaryum içerisinde yaşamlarını idame ettirdiklerini söyler (Sarup, 2017). Örnek olarak modern dönemde burun estetiği toplumsal bedenin istediği bir şeydir ve insanlara dayatılır ama insanlar bunun dayatıldığının farkına varamaz. Çünkü akvaryum içerisindedir ve çeşitli stratejilerle çizilen toplumsal bedeni içselleştirdiğinin farkına varamaz.
İdeal beden algısı geçmişten günümüze toplumdan topluma ve kültürden kültüre değişiklik göstermiştir. Geçmiş zamanlarda şişman kadın bedeni bir statü göstergesi olarak gösterilir, kocasının zengin olduğu ve ona iyi baktığının anlamını verirdi. Zayıf olan kadın ise fakir olarak görünürdü. Bireyin ideal beden algısı Cooley’in bahsettiği birincil ve ikincil gruplar tarafından etkilenebilmektedir. Ayrıca bu beden algısı kurumsal (medya, moda dünyası) ve sosyal (aile, arkadaş, eş) çevre tarafından müdahaleye maruz kalabilir. Sosyalizasyon sürecinde biyolojik olarak gelişen birey, kilo problemi, boy kısalığı ya da uzunluğu gibi birçok nedenle, bahsedilen çevre tarafından müdahaleye maruz kalabilmektedir (Günindi Ersöz, 2010). Gösteriş toplumunun karakteristik özelliğinde tüketmek yatar. Çünkü bireyler tüketince çevresinde ki insanların kendisine değer vereceğini ve saygı duyacağını düşünür. Tüketim genellikle para vasıtasıyla gerçekleştirildiği için insanlar çoğunlukla bu sistem tarafından sömürülmektedir. Maddi açıdan yetersiz insanlar ise sahip olmak istedikleri ya da tüketmek istedikleri şeye ulaşamadıklarında zamanla o şeyin değerini yitirirler ve arzulamamaya başlarlar (Simmel, 2014).
İnsanlar arası ilişkilerde konu olan toplumsal beden biçimi boy uzunluğu veya kısalığı, şişmanlığı ya da zayıflığı, ayak büyüklüğü ya da küçüklüğü, yüzün şekli, burnun biçimi, dudakların biçimi vs. noktalarda ortaya çıkmaktadır. Beden dili insanlarla iletişim kurarken etkili olmakta ve bu açılardan kendisi başkası üzerinde hüküm vermekte ya da hüküm altında kalabilmektedir (Okumuş, 2009). Bu belirlenimlerin yanı sıra özellikle Türk kültüründe beden üzerinde yaygın olan olumsuz tanımlar vardır. Örneğin; kısa boylu insandan korkulacağı, sırtı kambur olanın kötü huylu olduğu, yeşil gözlü insanların tehlike arz ettiği, parmakları uzun olanın akıllı olduğu vb. olumsuzluklar mevcuttur (Okumuş, 2009). Bedene yapılan bu tür müdahalelerin sevgi ya da şiddet yoluyla gerçekleştiği söylenebilir. Bedenleri damgalamak, hakaret etmek, psikolojik şiddet uygulamak, işkence etmek, hukuki, askeri yaptırımlar uygulamak gibi eylemler bedene şiddet yoluyla yapılan müdahaleyi ifade ederken, sevgi sözcükleri, aşk ilişkileri gibi soyut şeyler sevgi ile bedene yapılan müdahaleyi içerir (Okumuş, 2009). Bedeniyle toplumda var olan birey bahsi geçen konulardan hareketle ötekileştirilmeye maruz kaldığında zamanının çoğunluğunu estetik ve güzellik salonlarında geçirmekte ve yüksek meblağda parasını harcayarak toplumsal bedenin çizdiği insan olmaya çalışmaktadır. Modern dönemin istediği tek tip insan ve sağlıklı insan imajı insanları her açıdan sömürmektedir. Küreselleşmenin oluşturduğu tek tip insan kadın bedenini sıfır beden algısıyla yönlendirirken erkeğin bedenini hegomonik erkek kapsamında değerlendirmektedir. Reklamlarda kitleleri peşinden sürükleyebilecek potansiyele sahip olan kişilerin kullanılması, toplumun pek çok kesimini etkilemekte ve onlar gibi olmak için diyet çayları, parfümler, kıyafetler, arabalar vs. ürünler alınmaktadır. Tüketim kültürü, alışveriş merkezleri, online alışverişler, fast food yiyeceklerle tüketim stratejileri üretirken sıfır beden algısı ile yaşayan pek çok kadın kontrol altında tutulmakta ve bazı kadınlarda fast food yiyecekleri tüketip sonrasında liposuction (yağ aldırma) ameliyatı ya da mide küçültme ameliyatı olmaktadır. Özellikle kadınlar üzerinde oluşan sıfır beden algısı onları psikolojik olarak anoraksiya nevroza ya da bulimia gibi yeme rahatsızlıklarına itmektedir. Tüketim kültürü moda ve reklamlarla ilerlemeye devam ederken insanları sağlıklı olmalarından ziyade güzellik algısına itmekte ve insanlar tembelliğe yatkın varlıklar olduğu için uzun süreci kapsayan faaliyetlerden ziyade kısa yoldan teknolojik üretim olan araçlarla bedenine şekil vermekte ve onu kendisi icat etmektedir. Bu noktada Foucault’nun ‘toplumsal teknolojiler’ dediği teknolojiler göz önüne gelir ve Foucault’ya göre beden olduğu gibi kabul edilmekten çıkıp yaratılmak zorunda kalınan bir şeye dönüştürülmüştür (Günindi Ersöz, 2010). Ayrıca toplumsal bedenin istediği insan kurgu olunca insanlarda kendilerine ve topluma yabancılaşabilmektedirler. Beden yapı bozumu( dekontrüksiyon)’na uğratılmaktadır (Tekin, 2018:133-146). Sanal cemaat insanları tüketime özendirmekte ve mutluluğun kaynağının bu olduğunu iletmektedir.
Güzellik algısında şişman kadın eskiden doğurganlığın sembolü iken artık günümüzde obez olarak görülmekte farklı olduğu için ötekileştirilmektedir. Eskiden şişmanlığa pozitif bir anlam atfedilmesi ikinci dünya savaşından sonra değişmiş, ince kadının büyüleyiciliği ortaya çıkmış ve o yüceltilmiştir (Günindi Ersöz, 2010). Yani modern dönemin ressam görevi görerek çizdiği insan bedeni sağlıklı olmaktan ziyade göze hitap etmesi ve erotizmle ilgili olması gerektiğini ifade eden bir hali almıştır. Dişil kadın bedeni üzerinde oluşan çizimler kadınların sürekli bir mekanizma tarafından kontrol edildiğini ve sürekli bedeniyle ilgilenmesi gerektiğini söyler. Ayrıca modern dönem yaşlanma karşıtı algıları da doğurmuştur. İnsanlar yaşlarını kabul etmemekte, daha genç göründüklerini vurgulamakta, kaş kaldırma, yüz gerdirme, dolgu, botoks gibi pek çok operasyon geçirmektedir. Bu insanlar organlarının genç kalmasını değil sadece bedeninin genç kalmasını istemeleri için adeta bilinçaltından kodlanmışlardır. Yine burada da bir yabancılaşma söz konusudur. Doğma, yaşama ve ölme serüvenini kabul etmeyen postmodern dönem, insanlara genç kalmalarını söyler ve ölmeyeceklerini empoze etmeye çalışır. Bu noktada yine Foucault’nun bir anekdotu vardır. Foucault modern insanı sahilde kuma çizilmiş yüz olarak görür ve bir dalgada yok olacağını söyler. Yani insanın ölümlü bir varlık olduğunu ifade eder (Sarup, 2017). Bu sistem tarafından insan bedeni yeniden üretilmeye çalışılır. Bu çeşitli tüketimlerden en çok pay alanlar şüphesiz kapitalistlerdir. Bunlar güzellik salonlarında çalışanlar ve estetik yapan doktorlardır. Günümüzde artık doktorlar ve estetik yapan kişiler, güzellik salonları kendini tanrı gibi görmekte ve toplumsal bedenin istediği insanı operasyon yaparak yaratmaktadır.
Sonuç olarak; modern dönem toplumsal bedeni inşa ederken sosyal bireyleri sadece bedenlerinden ibaret görerek onun üzerinde Tanrı gibi tahakküm etmek ve toplumsal bedenin yaratımını sağlamak, insanları tek tipleştirmek, kusursuz insan için trans hümanizmle aynı paralellikte seyretmek durumunda kalır. İnsanlar toplumsal bedenin isteği doğrultusunda bedenini ressamlar karşısında tuval haline getirirken psikolojisini yok saymaktadır. Beden reel ve sanal ortamlarda sergilenmekte ve ideal bedeni yaygınlaştırmaktadır. Bu durum insanların kendine yabancılaşmasını ve birbirlerine benzemelerini kaçınılmaz kılmaktadır. Ne yazık ki insanlar ötekileştirmeye maruz kaldıkları için ameliyatlara, operasyonlara maddi harcama yaparak göz yummakta ve fiziksel acıları çekmeye razı olmaktadır. Kusursuz insan olma yolunda toplumsal bedenin isteği o kadar çoktur ki bireyler arka arkaya çeşitli operasyonlar geçirerek kendini bu sisteme beğendirmeye çalışmaktadır. Beden sosyolojisinin bahsi geçen marjinal noktaları bizi risk toplumu haline getirmektedir. Bu sistemde her an herkes sosyal ve kurumsal çevre tarafından damgaya maruz kalabilir. Burada görünürde tüketilen hizmet ve metalar iken arka planda insan bedeni tüketilmektedir.
KAYNAKÇA
- Baudrillard, Jean. (2008). “Tüketim Toplumu Söylence ve Yapıları”. Çev. Hazal Deliceçaylı ve Ferda Keskin, İstanbul: Ayrıntı yay.(3. Basım).
- Bingöl, Orhan.(2017). “Bedenin Sosyolojisi: Nasıl? Niçin?”, Mavi Atlas, 5(1) sayfa(86 – 96)
- Günindi Ersöz, Aysel. (2010). Tüketim Toplumunda “Sıfır Beden” Söylemi: Neden ve Sonuçları Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:27, Sayı:2, Sayfa( 37 – 53)
- Okumuş, Ejder.(2009). “Bedene Müdahalenin Sosyolojisi”, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Sayı:2
- Sarup, Madan. (2017). “Post- Yapısalcılık ve Postmodernizm” . Çev. Abdülbaki Güçlü, Ankara: Bilim ve Sanat yayınları.
- Tekin, Ferhat. (2018), Bedenin Teşhiri: Dile Gelen Bedenden Duyuma Gelen Bedene, Sosyoloji Divanı ( ss. 133-146).
- Tekin, Ferhat. Geleneksel Dönemden Post – Modern Döneme Beden Anlayışının Değişimi, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/2 Winter 2016, p. 1153-1172
- Turner, Jonathan H. Belgeleyen, Leonard. Power, Charles H. “Sosyolojik Teorinin Oluşumu”. Çev. Ümit Tatlıcan. Bursa: Sentez yayıncılık. 2010
[1] İDM Kademe 2 Öğrencisi, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, İletişim Adresi: erbayrumeysa42@gmail.com